RÖPORTAJ: MELTEM KARAKAŞ KAYA

Parti tüzüğünün yerel yönetim adaylarını belirleme yöntemini parti meclisine bıraktığını hatırlatan Böke, 'Yani partinin, seçilmiş meclisinin kararına bırakıyor' diyerek; ayrıca adayların STK'larla ilişkili, ortak aklı, katılımcılığı, toplumsallaşmayı önemseyen adaylar olması gerektiğini vurguluyor.


CHP'li Selin Sayek Böke, geçtiğimiz gün CHP'nin ekonomi heyetinin sözcüsü olarak Eskişehir'e geldi. Ekonomide yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini paylaşmak için bir dizi ziyaretler gerçekleştiren Böke, sanayicilerle, çiftçilerle, sivil toplum kuruluşları ve sendika temsilcileri ile buluştu. Yerel seçimler ve aday belirleme süreci ile ilgili görüşlerini aldığımız Böke, yerel seçimleri yeni bir siyasetin oluşturulmasının ilk pratiği olarak görüyor ve çok önemsiyor.

Ekonomi ile yerel siyasetin yapısal ilişki içerisinde olduğunu söylüyorsunuz. Önümüzde yerel seçimler var. Sık sık dillendirdiğiniz bu rantçı düzene karşı CHP yerel seçimlerde nasıl bir yöntem izlemeli? Özellikle adaylarını belirlerken nelere dikkat etmeli?
Esasında ortaya koyduğumuz itiraz ihtiyaç duyulan yeni siyaseti tarif ediyor. Biz bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizden eğer talancı, rantçı anlayışı sorumlu tutuyorsak ve bir itiraza dönüştürüyorsak o zaman rantçı anlayış yerine üretici güçlerin desteklendiği bir düzenin kurulmasını sağlamalıyız. Bunu bütün iktidar alanlarında yapmalıyız. Dolayısıyla bunu yerelde belediyecilik üzerinden de genel Türkiye iktidarına da taşıyacağımız bir düzeni kurmamız gerekiyor. Mesela belediyelerimizde kooperatifçilik yoluyla üretici güçlerin ölçek ekonomisinden faydalanacağı bir büyüklüğe taşınması, kooperatifçiliğin geliştirilerek yeni üretim anlayışının yayılması için yerelin öncü olması Cumhuriyet Halk Partisi'nin bugün belediyelerinde zaten uygulanan pilot uygulamaları içeriyor. Bunları yaygınlaştıracak yeni bir kamucu, halkçı ekonomik modele geçişin ilk adımı diye değerlendiriyorum yereli.

KATILIMCILIK ESASI
İkinci itirazımız da bugün Türkiye'de demokrasinin tamamen yıkılmış olması, katılımcı işlemeyen süreçlere hapsedilmiş olmamız. Bunu aşmanın yolu esasında o katılımcılığı bugün demokrasiyi yaşatacağımız zeminleri kendi içimizde açmaktan geçiyor. Yerele dönük adayların belirlenmesi sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin önünde bir tercih var esasında. Bugün partimizin tüzüğü yerel yönetim adaylarının belirlenme yöntemini, parti meclisine yani bu partinin seçilmiş meclisinin kararına bırakıyor. Nasıl ki Türkiye'de TBMM'nin işler olması nihai kararlarda katılımcılığı ve ortak aklı üretmek için kritik mekanizmaysa aynı şey Cumhuriyet Halk Partisi için de geçerli. Tabi bir diğer meselemiz de katılımcılığı salt meclisin dört duvar arasında görmüyorum ben. Ortak akıl ve katılımcılık, sivil toplumu katan, toplumsallaştırdığımız sürece kazanılan şeylerdir. Toplumsallaşmanın bir yolu da sivil toplum kuruluşlarını bu sürece dahil etmek, toplumu siyasi partilere üyeliği ile sınırlı değil, o üyelikle birlikte başka örgütsel sivil toplum kuruluşlarına yaptığı katılımla siyaseti taşımasını sağlamak. Bunu adaylarımızı belirlerken de yapmalıyız. Ama daha önemlisi bu adaylarla ve bu yapıyla nasıl bir siyaset ve nasıl bir ekonomik model görüyoruzu buradan yanıtlamalıyız.



KOOPERATİFÇİLİK VURGUSU

Türkiye'de her şeye zam gelirken ve ekonomik durum ortadayken belediye hizmetlerinin nasıl olması gerekiyor? Halkçı belediyecilik hem vatandaşı koruyup hem hizmet üretmeyi nasıl sağlamalı?
Esasında bu hayalini kurduğumuz ve Türkiye hedefi olarak gördüğümüz halkçı ekonomik modelin uygulanacağı ilk zemin olarak görüyorsak belediyeleri ki böyle görür sosyal belediyecilik anlayışı, o zaman bunları yapmak bir zorunluluğa dönüşüyor zaten. Örneğin belediyelerimiz çiçek ekimi bir hizmet parçasıysa bu ekilecek olan çiçekleri üreten çiçeklerin kooperatifini kuran o kooperatiflerden düzenli alışveriş yapan bir sistem kurmak. Veya çocuklarımızın süte erişimi önemli bir gıda hedefi olarak ortaya konmuşsa o okullarda dağıtılacak sütün, süt kooperatifleri aracılığıyla ve belediyenin bu alımı yapıp sütü hizmet olarak okullarda sunduğu bir düzeni kurmak çok mümkün ve bizim belediyelerimizin birçoğunda da yapılıyor. Bunu yaygın hale getirmemiz gerek, bunu bütün iktidar alanlarına taşımamız gerekiyor. Özellikle bunca zammın esasında kaynakların verimsiz kullanımından doğduğu gerçeğini biliyorsak eğer, belediyeler kaynaklarını doğru kullanınca zaten bu zamlar bir sonuç olmaktan da çıkacak. Bugün Türkiye'de yüzde 99 çok ciddi bir tehditle karşı karşıya. İşsizlik tehdidi ile karşı karşıya, enflasyonla karşı karşıya, vergi artışları, zamlarla karşı karşıya. Buna engel olabileceğimiz her iktidar alanında elimizden geleni yapmalıyız. Birinci hedef belediyeler.

SUÇLU NE BELEDİYELER
NE DE ÜRETİCİLER

Geçtiğimiz günlerde Eskişehir'de mazota, otomotiv parçalarına gelen zamlar gerekçe gösterilerek ulaşıma zam yapıldı. Bu da belediyenin AK Partili siyasiler tarafından eleştirilmesine sebep oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belki AKP'lilere şunu anımsatmak gerekiyor. Bugün Türkiye'de mazotun pahalanmasının, benzin depolarının vergi toplama merkezine dönüşmüş olmasının sorumlusu AKP'nin ta kendisi.
Türkiye'de belediyeler de hizmetin üreticisi olarak değerlendirildiğinde üretimdeki bütün süreçler ithal girdiye bağımlı kılındığı için ve ithal girdide de en büyük kalem enerji, mazot, benzin, doğalgaz olduğu için bu maliyetlerin müsebbibi ne belediyeler ne de üreticiler. Burada sorumlu Türkiye'yi bu kadar dışa bağımlı kılmış olan bu iktidar anlayışı.

İzmir milletvekilisiniz ama Eskişehir'de toplamda beş belediye CHP'li. Buradaki belediyeleri takip edebiliyor musunuz? Düşüncelerinizi sorsam…
Cumhuriyet Halk Partisi'nin örnek bildiği belediyeler burada. Dolayısıyla evet heyecanla takip ediyoruz. Bugün ki toplantılarımıza Sayın Ahmet Ataç ve Kazım Kurt da katılmıştı. Onlarla birlikte de esasında derdi dinliyor olmamız Cumhuriyet Halk Partisi'nin belediyecilik anlayışının da bir yansıması bana sorarsanız. Ben bir İzmir milletvekili olarak kullandığım örnekler de çokça İzmir belediyesinin yerelde yaptığı işler. Sonuçta Eskişehir'i Türkiye yapmak istiyoruz derken, İzmir'i Türkiye yapmak istiyoruz derken esasında kast ettiğimiz bu. Belediyelerimizde yaşattığımız bu halkçı ekonomik anlayışı hem büyütmek istiyoruz hem de bir Türkiye gerçeğini oluşturmak istiyoruz.

Editör: TE Bilisim