Cumhuriyet Halk Partisi 36. Olağan Kurultayı Ankara Spor Salonu'nda gerçekleşti. Kurultayda Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen Divan Başkanlığı yaptı. Kurultayın ilk gününde mevcut Genel Başkan seçildi. Bugün devam edecek olan kurultayda 60 kişilik Parti Meclisi (PM) ile Yüksek Disiplin Kurulu üyeleri belirlenecek. Üç dönem üst üste PM üyesi seçilen Gaye Usluer bugün 4'üncü dönem için tekrar yarışacak.

ADALET MUMLA ARANIYOR
Kurultay'da Divan Başkanlığı yapan Büyükerşen dikta hevesinde olanları sert bir dille eleştirdi. Büyükerşen şöyle konuştu: 'Türkiye, Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarda ve muhalefette bulunduğu parlamenter cumhuriyeti boyunca demokratik hukuk sistemiyle gerek iç ve gerek dış siyasette Ortadoğu'daki diğer despotik rejimlerle yönetilen ülkelere örnek bir konumdayken bugünkü görünümüyle bu vasfını ne yazık ki yitirmiş bulunmaktadır. Demokrasimiz süreklilik gösteren OHAL uygulamaları nedeniyle askıya alınmış, Anayasa'ya aykırı uygulamalar ile devlet çarkının işleyişi ve hukuk sistemimiz tartışmalı hale gelmiş, her konuda hak, hukuk ve adalet mumla aranır olmuştur. Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü ağır baskılarla hapishane duvarları arasında sıkıştırılmıştır.'

VATANDAŞIN CEBİNDEN ÇIKIYOR
İş arayanların sayısı ile yurt dışına serveti ile beraber gidenlerin sayısının her geçen gün arttığını söyleyen Büyükerşen; 'Sanayiciler, esnaflar, tüccarlar, işçiler, memurlar, emekliler ekonomik krizin şartları karşısında ayakta kalabilmenin mücadelesini vermektedirler. Köylü sahipsiz ve yalnızdır. Köyden şehre göçü önleyecek hiçbir politika ele alınmamış, köyde kalanlar sosyal yardımlarla kıt kanaat geçinmeye mahkum edinmişlerdir. Bir zamanlar tarım üretimi fazlası ihracatımızla kendimizden başka 2-3 ülkeyi besleyebilen Türkiye son 10 yılda çoğu gıda ihtiyacını dış ülkelerden satın alır duruma düşmüştür. Tarımda kullandığımız, genleriyle oynanmış tohumlar ile zirai ilaçların yanı sıra kanser benzeri hastalık ilaçlarını da üreten yabancı ortak kuruluşlar yeni bir emperyalizm türünü ortaya çıkarmaktadır. İktidarın halka bedava diye sunduğu sağlık hizmeti ulaşımda olduğu gibi yerli ve daha çok yabancı finansmana dayanan kuruluşlardan sağlanan kar garantili yeni bir yap-işlet modeliyle satın alınmakta; gerçekte ise bu durumun yarattığı maliyet yine yeni vergiler salınarak veya oranlarına zam yapılarak vatandaşın cebinden çıkarılmaktadır. İsminin başında milli sözcüğü olan eğitim sistemimiz ise bir yap boz tahtasına dönüştürülmüştür' diye konuştu.

BORÇLARIMIZ ARTIYOR
'Yüksek öğretimde çok sayıda açılan vakıf üniversitelerinin birer ticarethane görüntüsünün yanı sıra devlet üniversitelerimizin memleket ve dünya meselelerinde hiç sesinin çıkmaması hüzün vericidir' diyen Büyükerşen, 'Bilimin sesini duyurmaya teşebbüs eden akademisyenleri ise görevlerine son verilerek açlığa mahkum etmektedirler. Bu durum bir bakıma engizisyona mahkum edilen Galileo'nun dediği gibi 'Dünyada bilgisizliğin bilime karşı duyduğu kin ve nefretin siyasi hayatımıza bir yansımasıdır.' Uluslararası sosyal ve ekonomik ilişkilerimizde ülkemizin müttefikleri tarafından Ortadoğu'da tam anlamıyla yalnızlığa terk edildiği görülüyor. Yabancı kaynaklı yatırım kredileri ve hazine taahhütleri nedeniyle Türkiye'nin borçları hızla artmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü hızlandıran Düyun-u Umumiye'yi ve reji idaresini şimdi hatırlamanın ve de hatırlatmanın tam zamanıdır. Üzülerek ifade edeyim ki ülkemizin bugünkü genel görünümünün özeti maalesef böyledir' ifadelerini kullandı.

DEMOKRASİMİZİ KORUMALIYIZ
Tek adam rejimi eleştiren Büyükerşen, rejimi oturtmak için Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yıldönümünün hedef seçildiğine değinerek, 'Aziz CHP'liler bugün 3 Şubat 2018'de burada bir araya toplandığımız bu kurultayda ülkemizde Osmanlı'nın meşrutiyet döneminde bile olmayan ve örnekleri ancak Ortadoğu ile gelişmemiş ülkelerde görülen tek adam rejimini Türkiye'de de oturtmak hevesinde olan ve bunun için 2023 yılını yani Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yıldönümünü hedef seçen iktidarın genel başkanının hoyrat ve insafsız ithamları karşısında demokrasimizin parlamenter sistemimizin korunması için milletçe birleşmemizin ne kadar çok önemli olduğunu aklımızdan çıkarmamız gerekmektedir. Kurtuluş Savaşı'nda düşman Polatlı'ya kadar geldiğinde top sesleri duyulurken Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Kayseri'ye taşınması önerisine milletvekilleri hep bir ağızdan 'Geri çekilmeyiz düşman buraya gelirse bu mukaddes çatının altında gerekirse dövüşerek ölürüz' diyen birlik ve beraberliğin emsalsiz örneğini vermişlerdir. Aynı şekilde 15 Temmuz'da da bütün siyasi partilerimizin milletvekilleri de bombalanan meclisin çatısı altında toplanarak parlamenter rejime sahip çıkmanın ikinci anlamlı örneğini vermişlerdir. Bu da göstermiştir ki bizler milletçe dikta rejimi heveslilerinin veya bir tek kişinin yönetimi altında yaşamaya razı olmuş milletlere benzemeyiz. Çünkü aziz Atatürk'ün dediği gibi 'Cumhuriyeti kuran Türkiye halkına Türk milleti denir' ve işte bizler o milletiz. Yoksa bazılarının tanımlamaya çalıştığı gibi milletimizi cemaat, ümmet, tarikat ve etnik kökenler gibi sıfatlarla sınıflandırmaya kalkmak gerçekte millet bütünlüğünü bozan ve devleti çökertecek olan bir bölücülüktür' şeklinde konuştu. AYŞEGÜL HÜMMET

Editör: TE Bilisim