RÖPORTAJ: MELTEM KARAKAŞ

Ahmet Telli, şiirlerinin ötesinde devrimci duruşuyla eşit ve özgür bir dünya için mücadele etmiş, bu uğurda da uzun yıllar cezaevinde kalmış bir şair, bir edebiyat öğretmeni. Çağdaş Sanatlar Galerisi'nde Ahmet Telli ile hem edebiyat hem de günümüz siyasi ortamının sanata yansımaları üzerine konuştuk.

Ahmet Telli sahneye çıktığında güçlü bir o kadar da naif sesi şiirleriyle birlikte salonda gezinmeye başladı. O şiirler, belki de hepimizi gidip de bir daha gelmek istemediğimiz yerlere götürdü. Ben ise etkinlik sonunda Ahmet Telli'nin dizelerindeki gibi, 'Üzgün bir erguvan ağacıyla konuştum.'

Odunpazarı Belediyesi tarafından Ahmet Telli'nin 70. yaşı adına düzenlenen Ahmet Telli Renkler/İmgeler/Sözcükler Resim ve Heykel Sergisi Çağdaş Sanatlar Galerisi'nde gerçekleşti. Açılışa yanına şiirlerini de alıp gelen Ahmet Telli de katıldı. Onunla konuşmak istediğim çok şey vardı. Fakat kısıtlı zamana merak ettiklerimi sığdırıp size de bu röportaj metninde aktaracağım.

Sahneden Eskişehir'i nasıl gördünüz? Nasıl bir enerji aldınız Eskişehirlilerden?
Duyduğumuz bir Eskişehir var, bildiğimiz bir Eskişehir var, Yılmaz Büyükerşen'in ellerinin dokunduğu bir Eskişehir var. Tüm bunların rivayet değil hakikat olduğunu Eskişehir'e gelip yaşadıktan bir gün iki gün sonra da olsa çok enerji veren anılar bırakan bir kent olduğunu hissediyorum. Şu an da hiçbir büyükşehir belediye başkanının bir şiir etkinliğine, bir resim galerisine gelebileceğini tahayyül etmiyorum. Burada gerçekleşti. Bu Eskişehir insanın, Eskişehir coğrafyasının ona verdiği enerji ile oldu kuşkusuz.



İlk şiiriniz 1961 yılında yayınlandı. Şiir yazmaya başladığınızda sizi etkileyen şairler oldu mu?
Hayat en büyük şairdir ve o beni hep etkilemiştir. Sen sorular hazırlamışsın, bir emek vermişsin. Sen sorularınla beni etkiliyorsun. Yani hayat etkileyen bir şeydir, etkileyen bir şairdir. Diğeri bir edebiyat tarihi sorusudur ki, bütün en geç şairler beni en çok etkileyen şairlerdir. Geçmişten gelen değil en yeni şairler.

Sizin birçok şiiriniz aynı zamanda bestelendi. Şiirinizi bestelenmiş, bir müzik eşliğinde duyduğunuzda ilk ne hissettiniz?
Şimdi bu çatallı bir soru. Çünkü müzik kitlesel bir sanat. Şiir ise bireysel bir sanat. Bu ikisinin buluşmasını sağlamak için çok iyi bir müzisyene ihtiyaç var. Yani diyelim ki Fazıl Say, Nazım Hikmet'i, Metin Altıok'u bestelerken onun dünyasına nasıl girdiğini görüyoruz. Eğer böyle bir beste olursa bundan haz duyarız. Ama şiirin bestelenmesi riskli bir olaydır. Bir şair için de çok da en azından bir şair için çok da en azından benim için çok istenen bir hadise değildir.

HALA BENİ ETKİLİYOR

Peki, sizi şiir yazmaya iten sebepler nelerdi? Daha doğrusu neler?
Bunun bir tek nedeni yok ki… Anlar var anlar… Her an… O anın enstantanesi benim zihnimde. O zihnin o enstantanenin beni hala etkilediğini düşünüyorum. Bitmiş olsaydı anlatabilirdim sana. O hala beni etkilemeye devam ediyor.

ONLAR TOPLUMSAL YARAMIZ

Günümüzde art arda yayınlanan KHK'lar, bir buçuk yıldır devam eden bir OHAL, ihraç edilen binlerce insan var. Bu durum sizi nasıl etkiledi? Özelde sizi, genelde şiiri, edebiyatı, sanatı nasıl etkiledi?
Son yazdığım şiir Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'ya ithaf edilmiştir. Ve Duvar dergisinde yayınlandı. Demek ki böyle bir etkisi oluyor. Onlar bizim toplumsal yaralarımızdır. Toplumsal yaralar aynı zamanda bireysel yaralardır.

Bunu sormak istiyordum ben de. 'Şiir şairin yarasıdır' derler. Yakın dönemde sizin içinizde yaraya dönüşen bir şey var mı?
Budur. Nuriyeler benim için en büyük yaradır şu anda. Bugün 302. Gün ölüm orucundalar, açlık grevindeler.



KENDİME HÜZÜN ÇIKARDIM

İnternet ortamında 12 Eylül döneminde aynı zamanda eski bir öğrenciniz olan polis memuru tarafından şiddete maruz kalmış biri olduğunuzu okumuştum. Bu doğru mu?
Evet. Bunda ben kendime bir iğne batırdım. Şu, o öğrencimdi benim matematik bölümünde. İyi bir ders verememişim demek ki. Buradan kendime hüzün çıkardım. Eğer ona bir şeyler verebilmiş olsaydım, o kaba sopayı bana atmazdı.

Biz bu olayı farkında olmadan bir şiirinizde okuduk mu peki?
Bakmak lazım, okumak lazım. Yani bir tek şiirle sınırlamamak lazım. Yani bugün okuduğum, 'Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum' sözü sence nedir? Bu benim devrimci düşüncemdeki kararlılığım mı? Gözlerin bir yerde daha bağlanması ne demektir? Biraz okura saygı göstermek, biraz okura bırakmak. Okur oradan bulup kendi çıkarmasını beklemek.

Siz toplumcu gerçekçi şair olarak anılıyorsunuz. Geçmişten günümüze baktığımızda şu an toplumcu bir şair var mı sizce?
Bunlar kategorik laflardır. Bir şairi toplumcu ya da bireyci diye sınıflandırmalar şiire karşı bir oluştur. Bir şairi sınırlandırmaktır. Bu tarz kavramları tamamen reddediyorum ben.

KENDİ EDEBİYATINI YARATACAK

12 Eylül döneminin yaşattıkları, baskısı çok güçlü bir edebiyatı da oluşturdu aslında. Siz de cezaevinde kaldınız. Sizce şu anki süreç, OHAL başka bir edebiyatı ya da kendi edebiyatını oluşturur mu?
Bu o kişinin, yani şiiri yazan kişinin toplumla kurduğu kan bağına bağlı bir şey. Kuşkusuz ki bu dönemde kendi şairini, romancısını, sanatçısını, sinemacısını, müzisyenini yaratacaktır.

BENİ BU ÜLKEDE HİÇBİR ŞEY ŞAŞIRTAMAZ

Siz de 12 Eylül darbesiyle öğretmenlikten ihraç edilmiş bir eğitim emekçisisiniz. Günümüzde de benzer süreçleri yaşayan binlerce insan var. Bu günleri görmek sizi şaşırtıyor mu? Tekrardan 12 Eylül dönemi gibi bir dönemi görebileceğinizi tahmin eder miydiniz?
Beni bu ülkede hiçbir şey şaşırtamaz artık. Şunun için şaşırtamaz. Toplumsal gerçekliğin nasıl tahlil edileceğini bilen bir kuşaktan geliyorum ben. Yani sınıfların mevzilenmesi, toplumsal sınıfların konumlanışı, bütün bunları bildiğim için hiçbir şey şaşırtmıyor. Bir dönemi başka bir dönemle kıyaslamak çok doğru bir şey değil. Her dönemin kendi vahşi faşizmi vardır. Faşizmi bazıları yanlış anlıyorlar. Baskıları faşizm olarak anlıyorlar. Baskılar faşizmin bir özelliğidir sadece. Faşizm sadece bir toplumu bir devleti tepeden tırnağa yeniden inşa etmek demektir. Şu anda da yapılmakta olan budur. Sadece baskıya bakarak faşizm anlaşılamaz. Bir devletin tepeden tırnağa yeniden inşasıdır faşizm.

Peki, bugünler geçecek mi sizce?
Tabi geçecek. Hiç kimse baki değil bu dünyada. Yani faşizm sonsuz değildir. Faşizm sonsuz olmadı. Devleti yönetemeyenlerin gittikçe dibe batacağı ve yönetemez hale gelecekleri bir zaman dilimindeyiz.





Editör: TE Bilisim