RÖPORTAJ: MELTEM KARAKAŞ

Yılmaz Büyükerşen'in aday olma ihtimalini değerlendiren Gültekin, 'Kimin neden aday gösterileceği anketlerle belirlenmeli. Büyükerşen'e neden oy verilecek bunun belirlenmesi lazım. Muhafazakarlar, Kürtler veya diğer kesimler neden oy verecek? Bu sorunun cevabını vermezsek olmaz' dedi.

'İsimlerden ziyade aday olacak kişinin niye aday olması gerektiği sorusu cevaplandırılmalı' diyen Gültekin, 'Toplumun farklı kesimleriyle diyalogu var mı? Eskişehir'de var. Edirne'de, Konya'da ne ifade ediyor? Aday belirlenirken toplumdaki bu kutuplaşma hesaplanmalı. Kim olursa olsun. Bana Büyükerşen'i değil başka bir isim de sorsalar aynı yorumu yaparım' dedi.

Türkiye'de şu an en çok tartışılan konulardan biri Cumhurbaşkanlığı seçimi. Sizce CHP nasıl bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarmalı?
CHP'nin adayının bir anlamı yok. Çünkü Türkiye'deki kutuplaşma ortamı çok sert olduğu için ve iktidar bunun üzerinden alan açtığı için kolay kolay partiler arası bir geçişe izin vermiyor. Seçmen kayması olmuyor. AK Parti seçmeni küsüyor darılıyor, iktidarın yaptıklarından rahatsız oluyor. Ama bu başka bir partiye oy vereceği anlamına gelmiyor. O yüzden CHP'nin adayının ne yazık ki kim olduğu çok etkili bir durum değil ya da nasıl biri olduğu. Muhalefetin mi olacak ya da başka bir formül mü kullanılacak? Türkiye'de kurucu bir iradeye ihtiyaç var. Çünkü anayasa askıya alınmış, yargı yok edilmiş, toplumsal barış tümüyle yok edilmiş, kavga hat safhada. Yeniden gelip bir devlet kurulması lazım belki de. Yeni bir rejim var. Rejim değişmiş neredeyse. O yeni devletin kurucu görevi bir partiye verilecek gibi değil artık. Erdoğan'dan alalım Ahmet'e verelim. Ahmet'ten alalım Mehmet'e verelim ya da filan partiye verelim diye değil. Toplumun bütün kesimlerine güven veren bir yönetim olması lazım. O yüzden farklı bir model olmalı. AK Parti seçmeninin oy verebileceği başka bir formül. AK Parti'nin, Erdoğan'ın uzun zamandır beslediği bu kutuplaşmadan kaynaklı CHP'ye oy verecek gibi değil. CHP'nin adayından bağımsız olarak söylüyorum bunu.

TOPLUMU İYİ ANALİZ ETMEK LAZIM

Eskişehir'de Yılmaz Büyükerşen'in cumhurbaşkanlığı adaylığı çok konuşuldu. Büyükerşen'in adaylığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yılmaz Hoca'yı saygıyla takip ediyorum. Fakat kutuplaşmadan hepimiz yaramızı aldık bir şekilde. O yüzden kutuplaşmadan nasıl bir sonuç alır onu bilmiyorum. Aday olur, kazanır mı, kimin oyunu alır buna bakmak lazım. 2019 Türkiye için çok önemli bir dönem. Birini aday yapalım ile olacak bir şey değil. Toplumu iyi analiz etmek lazım. Kim kazanacaksa onun aday yapılması lazım. Kimin kazanacağı, anketlerle niye aday gösterilmesi gerektiği belirlenmeli. Büyükerşen'e neden oy verilecek bunun belirlenmesi lazım. Muhafazakarlar niye oy verecek? Kürtler niye oy verecek? Veya diğer kesimler niye oy verecek? Bu sorunun cevabını vermezsek olmaz. O yüzden adayın kim olduğu anlamsızlaşıyor. Ahmet de olabilir, Mehmet de olabilir, Yılmaz Hoca da olabilir. Ama şu soruya cevap verilmesi lazım. Neden? Niçin o? Çok eğitimli, çok başarılı vs bunlar yeterli değil. Bir sürü faktörün devreye girmesi lazım. Mesela artık yeni bir Türkiye, yeni bir gençlik geliyor. Yeni bir dünya görüşü var. Onu ne kadar temsil ediyor bakılması lazım. Toplumun farklı kesimleriyle diyalogu var mı? Eskişehir'de var. Ama karşıda neyi ifade ediyor. Edirne'de ne ifade ediyor? Konya'da ne ifade ediyor buna da bakmak lazım. Aday belirlenirken toplumdaki bu kutuplaşmanın mutlaka hesaplanması gerekiyor. Kim olursa olsun. Bana Büyükerşen'i değil başka bir isim de sorsalar aynı yorumu yaparım, isim önemli değil, niye aday olması gerekiyor buna cevap vermesi lazım. Kutuplaşma çerçevesinde baktığımızda MHP'liler niye oy verecek ya da vermeyecek? Kürtler oy verecek mi ya da niye vermeyecek? Muhafazakar, dindarlar misal. Bu soruların cevapları verilmeden aday belirlenirse kaybedilir.

EN ÇOK CHP'Yİ ETKİLEYECEK

İYİ Parti'nin kuruluşu ile beraber CHP'nin Aydın, İzmir, Eskişehir gibi kentlerde oy kaybedeceği söyleniyor. Sizce de CHP bu kentlerde oy kaybına uğrar mı? Oyları İYİ Parti'ye kayar mı?
Ben de aynı kanaatteyim. İYİ Parti en büyük zararı CHP'ye verecek AK Parti'ye değil. Yüzde 10-15 oy aldığını kabul edelim. Bunun büyük bir kısmı MHP'den, ikinci büyük kısmı CHP'den ve en küçük kısım da AK Parti'den geliyor. Burada Tayyip Erdoğan kaybetmiş olmuyor. CHP kaybetmiş oluyor. Yani Erdoğan'ın ana kitlesi duruyor. Geriye kalanlar da farklı partilere dağılıyor. İdeolojik hassasiyetler çok yüksek hala İYİ Parti'de. Oysa ideolojiler ortaçağda kaldı. Türkiye'de hiçbir siyasetçi bunun farkında değil. İdeoloji, mezhep, inanç bunlar ortaçağ dönemi değerleri. Gençler arasında bunlar artık önemsiz kalıyor. Onun üzerinden siyaset kurulmaz. Bir dönem sadece HDP ulaştı 7 Haziran seçimleri öncesinde. Çünkü Türkiyelileşiyorum derken aslında o bu döneme ait bir dil benimsemişti. Özgürlükçü, demokrat, yenilikçi, farklılıkları ortadan kaldıran… Onlar da en fazla 7 Haziran'a kadar sürdürebildi. Belediye başkanlıklarına etki eder mi bilmiyorum. O kadar organize olamayabilirler. Çünkü çok yakın. Ama genel seçimde de cumhurbaşkanlığı seçiminde de en çok CHP'yi etkileyecek.

HİÇ KİMSENİN BİR GARANTİSİ YOK

AK Partili bazı belediye başkanları istifa ettirildi. Toplumda bu yaşananların CHP'li belediyeleri de etkileyeceğine dair bir öngörü var. Sizce yarın CHP'li belediyelerde de istifa ya da kayyım atama durumu söz konusu olur mu?
Her şey olabilir. Türkiye'de çünkü artık tek adam var. Kural yok, kanun yok, demokrasi yok, eşitlik yok, hiçbir şey yok. Bir adamın iki dudağı arasında. Ben daha önce referandum sürecinde Eskişehir'e geldiğimde 'evet' demenin 80 milyonun kaderini bir kişinin iki dudağı arasına bırakmak olduğunu anlatmıştım. CHP'li belediyelerin kaderi de orada, hatta CHP'nin genel başkanının kaderi de onun iki dudağı arasında. Gazetecilerin de, işadamlarının da, akademisyenlerin de. Bakın istediği gazeteciyi tutukluyor, istediği belediye başkanını görevinden alıyor, istediği akademisyeni işinden atıyor. Buradan baktığımızda hiç kimsenin bir garantisi yok. Hukuk olmazsa zaten bir garantimiz olmaz.

Peki, bu ortama rağmen mücadele eden bir kesim var mı? Toplumsal muhalefeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mücadele atmosferi görmüyorum. Çünkü mücadele edecek aktör yok. Aktörlerin her biri sadece kavga ediyor. Kavga etmek ile mücadele etmek çok başka şeydir. Ağız dalaşına girmek ile stratejik mücadele etmek epeyce farklıdır. Bakın mesela müftü nikahı kadınlara anlatılmış olsa, kadınlar iktidarı yıkarlar. Fakat Türkiye'deki muhalif kesim sonuç almayı değil kendi duygusunu tatmin etmeyi öncelikli olarak görüyor. En ağır lafları söyledim, oh rahatladım. Kendi taraftarlarım da bana ne kadar da sert konuştun dedi alkışladı. İşe yarıyor mu? Yaramıyor. Toplumun diğer kesimine ulaştın mı? Ulaşamadın. Bir karşılığı var mı? Yok. Seküler kesimin, solcuların, Atatürkçü kesimin en büyük dezavantajı bu. Strateji üzerine düşünmüyorlar. Çok tepkisel düşünüyorlar. Duygusal tepki veriyor. O tepki neticesinde sonuç alınamıyor. Oysa o tepkiler, iktidarın işine yarayan şeyler. Orada taban daha çok kenetliyor. Mesela müftü nikahını nereden örgütleyeceğini bilemezsen, doğru yerden anlatamazsan, dinsiz muamelesi görüyorsun. Nereden karşı çıkacağını bilmen lazım. Tek adamın ne anlama geldiğini anlatamıyorsan, özgürlüğün ekonomi ile bağlantılı olduğunu anlatamıyorsan orada mücadele yoktur. Bunu siyasi aktörler açısından söylüyorum. Ama toplumda bir direnç var. İktidarın bütün hatalarına rağmen direnen bir toplum da var. Bu bile bir şey. Ama bunu organize edecek siyasi bir anlayış yok. Olmadığı için de böyle bocalayıp duruyoruz.

NASIL OY İSTEYECEKSİN?

CHP'nin Adalet Kurultayı'na davet edildiğiniz için CHP'liler tarafından eleştirildiniz. Eskişehir'e de CHP'li bir belediye tarafından çağırıldınız ikinci defa. Eleştirileriniz de oldu CHP'ye. Eskişehir'de bir önyargı hissettiniz mi?
İki tür var. Taban hiç sorun yok. CHP'lisi, AK Partilisi, Atatürkçüsü ile ilişkilerimiz iki komşunun ilişkisi gibi. Benim CHP tabanıyla hiçbir sorunum yok. Aslında hiçbir kesimin tabanıyla sorunum yok. Birbirimizi dinliyoruz. Ben eleştiriyorum, onlar dinliyor. Onlar eleştiriyor, ben dinliyorum. Bütün kesimlerin bir üst tabanı var, o ideolojiden beslenen. Atatürkçülüğü kimseye kaptırmayan, CHP'liliği hiç kimseye kaptırmayan, İslamcılığı kimseye kaptırmayan, Kürtçülüğü kimseye kaptırmayan bir kesim var. Bunlar bu geçişkenliğin önündeki en büyük engeldir. Toplumun içinde o geçişkenlik var. Yeter ki bir aktör çıksın. Bu kutuplaşmayı bitirir. Fakat Atatürkçülük üzerinden kendine alan açmış biri, diğer mahalledeki insanın buraya gelmesini istemiyor. Adalet Kurultayı'na katıldım. Bu iyi çaba sadece CHP'lilerin olarak anılmasın, toplumun tüm kesimine dağılsın diye katıldım. Ben CHP'li değilim. Gidip orada bir poz vereyim. Adalet toplumun tüm kesimine yayılsın istedim. Aslında CHP'ye yapmış olduğum bir iyilik. Ama milletvekilleri, yazarlar, gazeteciler bu adamın ne işi var orada diye yazı yazdılar. Benim yardımımı istemiyorsan benim gibi düşünen insanın oyunu nasıl isteyeceksin? Ben niye sana oy vereyim? Bir kişiye bakarak CHP'yi yorumlamam. Ama toplum psikolojisi hareketlerdeki, partilerdeki bir iki kişiye bakarak o parti ile ilgili kanaat sahibi olurlar. Mesela Mehmet Metiner'e bakarak AK Parti hakkında fikir yürütürler. Hepsi öyle zannederler. CHP içindeki bir rijit Atatürkçüye bakarak tüm CHP'lilerin öyle olduğunu düşünürler. İşte o belli başlı üç beş kişi geçişkenliğin önünde en büyük engeldir. CHP'de hala milletvekili olan biri yazı yazdı. Kendi mahallesinde tutunamayan insanların ne işi var CHP'de diye. Bu adam hala milletvekili yapılıyorsa, hala el üstünde tutuluyorsa CHP'nin geriye kalan içindeki insanlar onun gibi olmasa da toplum o rijit bir kişiye bakar. Niye onu el üstünde tutuyorsun? Geçişkenliğin önünde toplum değil siyasiler, gazeteciler vs büyük engel.

Editör: TE Bilisim