Elektrik Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Ender Kelleci, ES TV ekranlarında yayınlanan Söz Hakkı programında Meltem Karakaş Kaya'nın sorularını yanıtladı. Kelleci, geçtiğimiz günlerde elektriğe yapılan yüzde 14.9'luk zam ve bu zammın vatandaşı nasıl etkilediğine dair açıklamalarda bulunurken, ucuz ve kaliteli enerji üretiminin yöntemleri hakkında da bilgi verdi.

Geçtiğimiz günlerde elektriğe yüzde 14.9 oranında bir zam yapıldı. Birçok farklı kesimden bu zamla ilgili tepkiler geldi. Elektrik Mühendisleri Odası bu zamlara nasıl bakıyor?

Basın açıklaması yaptık KESK ile birlikte. Elektrik fiyatlarına 1 Ekim 2019 tarihinden itibaren geçerli olacak bir yüzde 14.9'luk zam yapıldı. Aynı şekilde Temmuz ayında yüzde 15'lik zamla birlikte yaklaşık yüzde 32'lik zamma ulaştı. Elektrik Mühendisleri Odası'nın 230 kilovatsaat asgari tüketim tutarı üzerinden yaptığı hesaplamaya göre 4 kişilik bir ailenin aylık elektrik faturası 142 liradan 163 liraya çıktı. Bu da şu demek oluyor: Geçimini asgari ücretle sağlayan bir ailenin yüzde 8'lik gelirini elektrik faturasına verecek. Bu yılbaşında yüzde 5 iken şimdi yüzde 8'e çıktı. Bu direkt etkisi. Dolaylı etkisi ise enerji özellikle elektrik, üretim ve sanayi üretiminin temel girdisi. Ona yapılan bir zam dolaylı olarak her şeye yapılmış bir zam olarak önümüze çıkıyor. Dolaylı olarak bu enflasyonu tetikleyen bir süreç olacak. Perşembenin geleceği çarşambadan belliydi. Bu zam süreci önümüzdeki günlerde de devam edecek.

HER ZAMAN TASARRUF OLMALI
Son bir yıl içinde elektriğe yapılan zam oranı yüzde 32 olarak açıklandı. Doğalgaz zamları da aynı durumda devam ediyor. Vatandaş bundan sonra sıklıkla tasarruf etmenin yolarını arayacak. Vatandaş nasıl tasarruf etmeli ağır faturaların altında ezilmemek için?

Burada en önemli şey enerjinin etkin ve verimli kullanılması. Sadece zamdan kaynaklı değil aslında her zaman tasarruf konusuna dikkat edilmeli. Özellikle elektrikli ev aletlerini alırken onların enerji verimliliklerine bakmalılar. A veya A plus gibi özellikler var. Aydınlatma çok ciddi bir tasarruf kalemi. Bu aydınlatma da bina içi enerjilerin yüzde 20'sini kapsar. Burada da daha düşük enerji tüketen ampul veya led aydınlatmalar tercih etmeliler. Özellikle led aydınlatmalar bu konuda çok avantajlı. Cihazların stand by konumunda kalması ciddi bir alışkanlık. Bunlar da yüzde 3 oranında enerji harcıyor. Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi sık kullandığımız cihazları ekonomi modunda kullanılması ya da tam dolu olduğunda kullanılması tasarrufu etkiler. Yine bu aletlerde en verimli sıcaklık 50 derecedir. Buna dikkat edilebilir. Çok yoğun şekilde su ısıtıcı kullanımı faturaları etkiler. Zaman varsa doğalgazlı ocakta ısıtılması daha doğru.

Geçtiğimiz günlerde bir siyasi parti temsilcisi elektrik zamları için, 'Gelen elektrik zammından sonra dar gelirli vatandaşlarımız artık evlerinde TV ekranının ışığında oturmak zorunda kalacaklar' şeklinde bir ifade kullandı. Bununla ilgili neler söylersiniz? Önümüzdeki günler için durum bu kadar ciddi mi? Bu zamlar devam edecek mi?

Evet ciddi. Ve son zamla birlikte bir asgari ücretli kazancının yüzde 8'ini elektrik faturasına verecek. Artık dolar bazlı olduğu için dolar yükseldikçe bizler de yeni zamlarla karşılaşacağız. Yıllardır izlenen politikalar süreci bu noktaya getirdi. Daha da artmasını bekliyoruz.

SANAYİCİNİN İŞİ ZOR
Sanayiciler bu zamlardan nasıl etkiledi? Enerji üretici açısından önemli bir girdi.

Bir ülkede iki yıl içinde yüzde 126 oranında enerji zamlanıyorsa, bu direkt girdidir. Bu direkt girdiyi ister istemez ürettiğiniz bütün mallara yansıtmak zorundasınız. Ayrıca şu an enerjinin ister istemez sürekli tüketicisisiniz. Dolayısıyla bazı şeyler planlamanız da zor. Bundan sonra bir üç ay sonra gelecek zammın hangi oranda olacağına dair fikir üretmek çok zor. Yüzde 15'lik zammı yine yansıtarak bir üretim yapmak zorundasınız. Bu yüzden sanayicinin, üretim üzerine iş yapan sanayicinin işi zor görünüyor.

Peki sizlerin Elektrik Mühendisleri Odası olarak bu zamların önüne geçilmesi adına önerileriniz var mı? Devlet nasıl bir politika izlemeli?

Şu an aslında bu bir 80'lerle başlayan 90'larla devam eden özelleştirme süreci ile yürüyen durumun acı meyvesi. Burada bunun böyle olacağı çok önceden biliniyordu. Aslında biz Oda olarak uyarılarda bulunmuştuk. Özellikle enerji sektörünün stratejik bir alan olduğunu serbest piyasaya tamamen bırakılamayacağını söylemiştik. Ayrıca yap işlet devret modeli üzerine yaptığı üretim santralleri ve buralara verdiği olmadık alım garantileri zaten bu süreci tetikleyen şeylerin başında geliyor. Yeni yatırımlardan ziyade enerji alanında çözüm bekleyen en önemli iki konu; öncelikle kayıp kaçak durumunun düzeltilmesi gerekiyor. Diğeri, enerji verimliliği ve enerjinin etkin kullanılması. Biz hala ülke olarak da birçok noktada verimli kullanamıyoruz. Kamusal alanda bununla ilgili çalışmalar yapılmalı. Yine alternatif enerjilerin tercih edilmesi lazım. Şu an ithale dayalı bir enerji piyasamız var, ithale dayalı olduğu için ithal gaz ve kömüre dayalı gittiği için buna alternatif olarak yerli çözümler üretmemiz gerekiyor. Bunun da yegane çözümü yenilenebilir enerji kaynakları olarak görünüyor. Burada yeni yatırımlara ihtiyaç var. Türkiye'nin yeni bir enerji politikasını konuşuyor olması lazım. Bu enerji politikası da siyasi ve ticari baskılardan uzak, kamu odağında bir politika olmalı. Özelleştirmeden acil olarak vazgeçilip, bazı alanların kamulaştırılması gerektiğini savunuyoruz.

YARGIYA TAŞIYACAĞIZ

Elektrik faturalarına yönelik bir düzenleme yapıldı Temmuz ayında ve dağıtım bedelleri yeni faturalardan çıkarıldı. Aslında bu dağıtım bedelleri vatandaşlardan tepki gören bir kalemdi. Sizce neden dağıtım bedelleri faturalardan kaldırıldı?

Biz de merak ediyoruz. Konunun takipçisiyiz. EPDK'nın bunu ayrı olarak göstermemesi kamuoyunda ciddi tepkiye neden oldu. Bu da bazı bilgilerin kamuoyunda saklandığı anlamına geliyor aslında. Ve EPDK gibi bir kurumun şeffaflıktan uzak bu kararına karşı biz de yargı yoluna başvuracağız. Şu anki faturaların yüzde 30'u dağıtım bedeli altında bir bedele sıkışmış durumda. Gereksiz içerikten arındırılmış fatura düzenlemesi açık adı. Bu bedel artık görünmeyecek. Şu anki faturamızın sadece yüzde 51'i enerji maliyeti. Yüzde 49'u dağıtım bedeli, vergi ve fonları olarak geçiyor. Yüzde 30'luk bir kaleme biz ne olduğunu, nasıl şekillendiğini biz bilemeyeceğiz. EPDK'nın 6446 Sayılı Kanununa göre oradaki kuruluş amacı bu piyasayı şeffaf ve herkes tarafından bilinebilir ve denetlenebilir şeklinde yönetmek aslında. Burada kendisine de muhalefet ediyor. Bu noktada biz sayaç okuma bedellerinde olduğu gibi bunu da yargıya taşıyacağız.

AÇIKLAMA BEKLİYORUZ
Ocak ayında yüzde 10'luk bir indirim yapıldı elektriğe ama aynı dönemde dağıtım bedellerine yüzde 15 zam yapıldı aslında. Dağıtım şirketlerinin ciddi sıkıntıları var aslında. 2007-2008 yılında dolar kuru yaklaşık 2 lirayken aldıkları dolar üzerinden krediler ciddi problemler teşkil ediyor. Dağıtım şirketleri bir şekilde bu süreci götürmeye çalışıyor. Aslında kolaylaştırma yöntemi değil vatandaşların kafasında soru işareti olarak kalacak. Bizler de bununla ilgili bir açıklama bekliyoruz.

ENERJİ FAZLAMIZ VAR
Sık sık Türkiye'nin enerji açığı var deniyor. Siz Türkiye'nin enerji açığı olduğunu düşünüyor musunuz?

Türkiye Elektrik İletişim A.Ş (TEİAŞ)'ın verileri üzerine konuşuyoruz. Türkiye'nin enerji açığı yok. Elektrik doğası gereği depolanabilen bir şey değil. Ne kadar tüketecekseniz ona göre bir üretim yapmalısınız ki daha fazla bir maliyetle karşılaşmayın. Bir ülkenin elektrik ihtiyacını iki temel husus ile belirleyip buna göre planlıyorsunuz. Bunların birincisi ülkenin ihtiyacı olan en yüksek tepe gücü dediğimiz yükü karşılamak için gereken güç ve ülkenin elektrik tüketimini miktar olarak karşılamak.
Şu an kurulu gücümüzü halihazırda 90 bin 403 megawatta ulaştı. Ama tükettiğimiz elektrik 47. 660 megawat. Tüketime göre üretimi planlıyoruz. Ciddi bir kurulu gücümüz var. Ama buna rağmen tüketimimiz artmıyor. Elektrik tüketimimiz artmamış düşmüş yani. Bu da sanayinin ciddi kan kaybettiğini gösteriyor. Bunlar projeksiyonlarımızın ciddi planlanmadığını gösteriyor. Biz satın alma garantili üretim modeli tercih ediyoruz. Bunun önünü alamıyoruz. Enerji arz fazlamız var ve bu fazlamızı maalesef kullanamıyoruz. 2030 yılına kadar yeni bir enerji tesislerinin yapılması hem ihtiyaç değil hem gereksiz. Bu da Alpu Kömürlü Termik Santrali sürecinde sık sık söylediğimiz bir durumdu.

2030'A KADAR KAPANACAK
Eskişehir Alpu Ovası'na kömürlü termik santral yapılmak isteniyor hala. Bir dönem bunun gerekçesi olarak da enerji açığı gösterilirdi. Bizim enerji üretebilmek için kömürlü termik santrallere ihtiyacımız var mı hala? Kömürlü termik santral hakkında neler düşünüyorsunuz?

Türkiye'nin bugün enerji açığı değil arz fazlası var. 2030 yılına kadar da yeni bir üretim tesisine ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'deki elektrik tüketim projeksiyonlarını da incelediğimiz zaman mevcut kurulu elektrik santrallerinin yüzde 47.6 kapasiteyle çalıştığını görüyorsunuz. En yüksek projeksiyon yüzde 50-50 kapasiteyle çalışır. Hala biz satın alma garantili santral yapmaya devam edersek de ülkemizi ciddi anlamda sıkıntıya sokacaktır bu durum. Termik santraller dünyada en pahalı enerjinin üretildiği modeldir. Yaklaşık 11 cent-24 cent civarındadır. Örnek veriyorum doğalgazda 5 centtir, rüzgarda 4.4 centtir, güneşte, jeo-termalde 5 cent gibi rakamlar varken, kömürlü termik santral gibi pahalı bir yatırım yapmanın anlamı yok. Ayrıca kömürlü termik santralle ilgili yapacağınız her yatırımda yanında direkt etkilediği çevre ve doğa var. Doğayı olumsuz etkiliyor. Yine su kaynaklarına zarar veriyor. Su fakiri bir ülkenin tutup da bir kömürlü termik santral için kendi sulama suyunu ya da kullanım suyunu kullanması çok mantıklı gelmiyor. Ve şu anki Paris İklim Anlaşması ve mevcut iklim değişiklikleri nedeniyle 2030 yılına kadar da Avrupa'da bu kömürlü termik santraller kapanacak.

Türkiye rüzgar ve güneş enerjisinden yeterince yararlanabiliyor mu?

Son beş yıldır ülkemizde yenilenebilir enerji ile ilgili çalışmalar oldu ama bunlar çok yeterli düzeyde değil henüz. Özellikle güneş ve rüzgar enerjisi ile ilgili yoğun çalışma yapılıyor. Almanya örneği verilir burada hep. Almanya'nın en yüksek güneş ışınımı Türkiye'deki en düşük güneş ışınımına denk geliyor. Çok rahatlıkla birçok alanla ilgili güneş enerji sistemi kullanılabilir ama maalesef yeterli düzeyde değil. Müthiş imkanlarımız var bunlarla ilgili gerekli daha yoğun adımlar atmıyoruz. Hala nükleer gibi kömürlü termik santraller gibi üretim metotlarına başvuruyoruz. Bunlar da doğamıza ve ekonomimize zarar veriyor gerçekte. HM



Editör: TE Bilisim