CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 'Adalet' için yürüyor. Türkiye'de ne yazık ki son yıllarda insanların büyük çoğunluğu hukuk kurallarının doğru bir şekilde işlediğine inanmıyor.

ÜÇ ÖRNEK
Bundan dolayı özellikle iktidara muhalif kesimler kaygılı. Maalesef ülkeye 'ileri demokrasi' getirdiklerini söyleyenler Türkiye'deki adalet ve hukuk kavramlarının içini boşalttı. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi sonucu, 'Hiç kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. Gözaltına alınamaz. Tutuklanamaz, yargılanıp cezalandırılamaz. Aile bireylerinden birinin işlediği suçtan dolayı, diğer bireylerden herhangi birisi dahi cezalandırılamaz. Mağdur edilemez.' Sırf 'Kocası yargılanıyor' diye bir kadının seyahat etme hakkı elinden alınamaz. Böyle bir durum çağdaş hukuk devletinde yaşanamaz. Ancak 'mafya devletinde' olur. Georges Clemenca 'Adaletsiz bir ülke mezbahadan başka bir şey değildir', Daniel Defoe da 'Adalet haksız olana zulüm gibi gelir' demiştir. Bugün de 'adalet' ile ilgili tarihten üç örnek vereceğim. Belki bugün birileri bunlardan kendilerine ders çıkarırlar.

'BU KAĞITI
GÖNDERENE LÂNET'
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferine çıkmadan önce, hazinede fazla para yoktu. Bu sebeple tüccarlardan borç para istendi. Bu sefer, Osmanlı devleti için çok kazançlı oldu ve hazine ağzına kadar altınla doldu. Mısır'ın meşhur hazineleri Yavuz'un eline geçmişti. Ordu büyük bir zaferle İstanbul'a döndü. Yavuz Sultan Selim Han, kendisini karşılamaya hazırlanan İstanbul halkının büyük tezahüratından hoşlanmadığı için, şehre bir gece vakti girdi. Ertesi gün defterdara, borç para alınan tüccarlara, hemen borçlarının ödenmesi emrini verdi. Hemen bütün alacaklılar gezilerek borçlar ödenmeye başladı. Bunlardan birisi vefat etmişti. Gayet zengin olan bu tüccardan alınan borç para ise, bütün servetinin çok az bir kısmına tekabül ediyordu. Defterdar, hemen padişaha bir takrir yazarak, vefat eden tüccarın çocuklarının, bu kadar bir paraya ihtiyacı olmadığını belirterek, bu miktarın hazineye kalmasını teklif etti. Tamamen 'kul hakkı' olan bu teklif padişahın hoşuna gitmedi ve defterdar tarafından sunulan kağıtın baş tarafına kendi eliyle: 'Mevtaya rahmet, malına bereket, çocuklarına afiyet, bu kağıdı gönderene lanet' cümlesini yazdı. Ve o defterdarı da derhal azletti.

KRALDAN DAHA ÖNEMLİ
Çok eski yıllarda İngiltere'de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş…
Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış. Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş: 'Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın…' Papaz yanıt vermiş: 'Kraldan daha önemli bir şey var!.. Adalet öldü.'

BERLİN'DE
HAKİMLER VAR
Prusya Kralı Büyük Frederik, Postdam ormanlarında gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve değirmeni satın alarak yerine bir saray yaptırmak ister.
Fakat değirmenciyi bu satışa bir türlü razı edemez. Kral değirmenciyi ikna etmek için önce değirmene değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif etse de Sans-Souci, 'Olmaz! satılık değil bu değirmen' der. Kral bu cevaba kızar ve 'Sen benim Prusya Kralı olduğumu bilmiyor musun yoksa?' diye sorunca, 'Biliyorum, biliyorum' der Sans- Souci, 'Sen de benim bu değirmenin tapusu ile sahibi olduğumu bil' diye cevabı yapıştırır. Kral iyice köpürür ve 'Zorla alırım o halde. Bakalım o zaman ne yapacaksın?' der. Değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden: 'Berlin'de hakimler var' cevabını verir. Kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletine kendi aleyhinde de güvenildiğini anlar ve bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker. Ve adını da Sans-Souci Sarayı koyar. Napolyon Bonaparte 'Bir savaş yapıp kazanmak için ne gerekir?' sorusuna 'Para para para' yanıtını vermişti. 'Ülkelerin uzun yıllar ayakta kalması, insanların huzurlu ve mutlu şekilde yaşamaları için ne gerekir?' sorusuna ben; 'ADALET ADALET ADALET' yanıtını veriyorum…


***
NOSTALJİ
SPOR BAKANI SEYİTGAZİ'DE


Yıl 1996. 21 yıl önce dönemin DYP'li Gençlik ve Spor Bakanı Bahattin Şeker, Seyitgazi Spor Salonu inşaatını incelemek üzere Eskişehir'e geliyor. İlçeyi gezen Şeker'e Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Aydın Arat, Seyitgazi Belediye Başkanı Süleyman Arif Ünal, Kaymaz Belediye Başkanı Beytullah Karabulut ve Gençlik Spor İl Müdürü Erdoğan Yeşilcan eşlik ediyor. Bilecik Bozüyüklü olan Bahattin Şeker, 1991-1995, 1995-1999 dönemlerinde DYP Bilecik Milletvekilliği yaptı. 28 Haziran 1996'dan 30 Haziran 1997'ye kadar Gençlik ve Spor Bakanlığı yaptı. Eskişehir Atatürk Stadyumu'nun ışıklandırılması onun döneminde yapılmıştır. Şeker bakanlığı döneminde Eskişehir milletvekili gibi hareket etti. Eskişehir'e önemli hizmetlerde bulundu.


***
FOTO ŞAKA


Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç:
Hocam ekmeğinizden alabilir miyim?
Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen: Ahmetciğim ekmeği Sinan Özkar aldı. Ona sor.
Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç: Nedense karnım birden doydu.
CHP PM Üyesi Gaye Usluer: Ahmet Bey, Hoca size şaka yaptı. Ekmeği ben aldım.
Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç: Karnım tok ama sizin hatırınız için bir parça alayım bari.
CHP İl Başkanı Sinan Özkar: Ekmekte mis gibi koktu. Bir parça alsam mı ki! Ya ekmeği Ahmet Başkan getirmişse! En iyisi ben buradan uzayıp, bir an önce bir kebapçıya gideyim.