Bilindiği üzere Hükümet ile Türk-İş, kamu işçisinin 2019-2020 yıllarındaki mali ve sosyal haklarını belirleyen 2019 Dönemi Kamu Kesimi Toplu İş Sözleşmesi'nde anlaştı. Anlaşmayla ücreti 3 bin 500 liranın altında olan işçiye 150 lira iyileştirme, tüm işçilere ise bu yıl ilk 6 ayı için yüzde 8, ikinci 6 ayı için yüzde 4, 2020'nin ilk ve ikinci 6 ayı için yüzde 3'er ve enflasyon farkı oranında zam yapılacak.
Öncelikle protokole yönelik bir şeyler söylemek gerekirse; öne çıkartılması gereken 3 ana husus bulunmaktadır.

1. ÇERÇEVE PROTOKOL TÜM SENDİKALARI BAĞLAR;
Bu protokolün dikkat çeken en önemli noktası bundan önceki yıllarda imzalanan protokollerden farklılık arz etmesidir. Şöyle ki; Geçmişteki protokoller birer centilmenlik veya prensip anlaşması niteliğindeydi. Hukuken Türk İş bünyesinde bulunan sendikalar için bağlayıcı değildi. 24 Aralık 2017 tarihinde Resmi Gazete (Sayı: 30280)'de yayınlanarak yürürlüğe giren 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununa eklenen Ek Madde 2'de kamuda toplu iş sözleşmesi hakkının Konfederasyonlara devredilmesini öngören ve böylece sendikal hak ve özgürlükler konusunda sınırlamalar yaratan düzenleme bulunmaktadır. Bu yasa değişikliği sonucunda hükümet ve kamu işveren sendikaları ile işçi sendikaları konfederasyonları arasında kamu işçilerinin mali ve sosyal haklarını belirlemek üzere kamu toplu iş sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü imzalanmasına olanak tanındı. Bu yasa değişikliği ile bu protokol hükümlerinin geçerlilik süresi içinde idare ile taraf konfederasyona üye olan sendikalar için bağlayıcı olacağı hükme bağlandı. Sonuç olarak protokol altında imzası olsun olmasın protokol kapsamında yer alan tüm sendikaları aksi bir yargı kararına kadar bağlayıcı. Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü ile sendikaların yürüttükleri toplu pazarlık süreçlerinin önüne sendikaların tüzel kişiliklerini ve özgürlükleri yok sayar biçimde Protokol ile set çekilmiş ve böylece sendikal süreçlere evrensel sendikal haklar çiğnenerek zorlama/dayatma getirilmiştir.

2. EKONOMİK GERÇEKLER GÖZARDI EDİLMİŞ İŞÇİ ÜZERİNDEN GENEL BÜTÇEYE PARA AKTARILMAYA ÇALIŞILMIŞTIR;
Enflasyon oranının yüzde 20'lere yaklaştığı, son 1 yıl içinde temel tüketim mal ve hizmetlere yüzde 50'lere varan zamların yapıldığı bir ortamda, Türk-İş ile Hükümet arasında imzalanan '2019 yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü' getirdiği ücret ve sosyal hak artışları ve ücret dışı hükümlerle geri nitelikte bir toplu iş sözleşmesi protokolü olduğu gibi, taşerondan kadroya geçirilen işçilerle geçici işçilerin hakları sınırlandırmakta, onları çok daha kötü yaşam ve çalışma koşullarında bırakmaktadır. Protokolde ücret ve ücret artış oranları, enflasyon ve döviz artışları başta olmak üzere genel ekonomik veriler dikkate alınmaksızın belirlenmiştir. Kamuda çalışan işçilerin gelirlerini korumaya ve geliştirmeye değil, ekonomi yönetiminin beklentilerini ve hedeflerini gerçekleştirmeye odaklanmıştır. Getirilen ücret artışı özellikle son 1 yıl içinde ücretlerde yaşanan aşınmanın yarısını bile karşılamaktan uzaktır. Düşük ücret artışı, açık biçimde işçi gelirlerinden genel bütçeye haksız kaynak aktarımı anlamına gelmektedir.

3. TAŞERON İŞÇİLER YOK SAYILMIŞ DİKKATE ALINMAMIŞTIR!
Aralık 2017 tarihinde çıkartılan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kadroya geçirilen taşeronda çalışan yüz binlerce işçiye dönük ayrımcı uygulamalar, eşitlik ilkeleri ile sendikal hak ve özgürlükler hiçe sayılarak kalıcı duruma getirilirken, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan on binlerce geçici işçinin ücret, çalışma koşulları ve istihdamına yönelik hiçbir iyileştirme ve düzenleme yapılmamıştır.

Bu 3 ana genel tespitin dışında imzalanan bu protokole yönelik işçi tabanında ciddi rahatsızlıklar olmasına rağmen mevcut sistemin getirmiş olduğu ortamdan dolayı tüm sendikacılar ve üyeler sindirilmiş vaziyette 'herhangi bir şey söylersem başıma ne gelir acaba?' durumundadır. Çünkü 07.11.2012 tarih ve 28460 sayılı resmi gazete ile yürürlüğe giren Sendikalar ve İş Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve buna istinaden hazırlanan yönetmelik ve tüzükler mevcut yönetimleri koruyucu nitelikte olmuş üyeler tamamen ikinci plana atılarak sendika yönetimlerini belirleyici ana unsurlar olmaktan çıkarılmışlardır. Delege seçim Yönetmelikleri ve Mali bütçe uygulamaları tamamen Genel Merkez Yönetimlerinin kontrolüne bırakılmış böylelikle muhalefet yapanların sendikal demokrasi ile iktidara gelme yolları neredeyse tamamen kapanmıştır. Bu nedenle Türk İş Genel Başkanı Sayın Ergün Atalay'ın '%80 oy alarak iktidar' oldum ifadesi lafı güzaftan başka bir şey değildir. Söz konusu protokollere de imza atılmasının ana sebebi yasalarda denetim ve kontrole yönelik değişiklikler olur da iktidar rahatlarımız bozulur mu korkusudur. Şu anda hangi sendika Genel Başkanın ne kadar maaş aldığı da, Türk İş Genel Başkan ve yöneticilerinin aylık gelirleri de bilinmemektedir. Her dönem sıradan memurların, hizmetlisinden öğretmenine tüm mesleklerin kamuoyuyla maaşları paylaşılırken en fazla şeffaf ve hesap verebilir olması gereken sendikaların bunu yapmaması hatta kendi üyelerinden bile ısrarla gizlemelerinin sebepleri bu imzalanan protokolün asıl gerekçeleridir.

Bu nedenlerle Türk-İş tarihine kara bir leke olarak geçecek olan 2019 yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü imzalanması bizler açısından sürpriz değildir.
Protokol imzasından sonra durumu kurtarmak adına yapılan açıklamalar ise tam bir karartma çabasıdır. İşçinin kendilerine vermiş olduğu sorumluluklarını taşıyamadıkları, sendikal hakları koruma bilincinden, bilgisinden ve kararlılığından yoksun kaldıkları ve gerçekten 'Uzasa işi karıştırmamak' adına büyük gayret sarf ettikleri artık gizleyemeyecek bir gerçektir. İşçiler adına yapılması gereken yapılacak şey bellidir; Bir an önce istifa mekanizmalarının işlemesi için gayret etmek ve mevcut sistemin değiştirilmesi için muhalefet partileri başta olmak üzere tüm demokratik kitle örgütleri, Sınırlar örgütleri, meslek örgütleri ile birlikte yol yürümek!.