12 Mart 1971'de Türk Silahlı Kuvvetleri adına; Genel Kurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanı hükümete bir muhtıra verdi.
Başbakan Süleyman Demirel, Cuntacıların baskısını kabul ederek 'şapkasını alıp gitti'.
Başlangıçta 'sol' çevrelerce olumlu karşılanan müdahale zamanla yön değiştirip solcuları yok etmeye yöneldi.

1971 ÖNCESİ TÜRK SOLU
1961'de kurulan Türkiye İşçi Partisi; Türk solu için ilk birikim alanını oluşturmuştu.
1960-1965 döneminde soldaki en önemli oluşumlardan biri; Sol Kemalist nitelikli 'Yön Hareketi'ydi.
Yön'ün kurucusu Doğan Avcıoğlu'nun 'Türkiye'nin Düzeni' kitabı ile Yön ve Devrim dergileri tüm solcular ve Kemalist subaylar tarafından dikkatle takip ediliyordu.
Elimizden düşürmediğimiz kitaplardan biri 'Nutuk' diğeri ise G. Politzer'in 'Felsefenin Temel İlkeleri' kitabıydı.
Sosyalist düşüncenin giderek yaygınlaşması 'iktidara giden yol' konusunda 'Sosyalist Devrim - Milli Demokratik Devrim' tartışmalarını da beraberinde getirdi.
Sovyetler Birliği'nin Çekoslovakya'yı işgal tartışmaları; TİP içinde Mehmet Ali Aybar ekibi ile Sadun Aren, Behice Boran arasında ayrışmayı tetikledi.
1968 sonlarından itibaren üniversitelerdeki sosyalist devrimci gençliğin en güçlü temsilcisi olan (FKF) Fikir Kulüpleri Federasyonu'na (MDD) Milli Demokratik devrimciler hakim oldu.
MDD (Milli Demokratik Devrim) tezine göre; 'Türkiye emperyalizmin etkisinde, feodal yanı ağır basan bir yarı-sömürgeydi ve bu nedenle sosyalist devrimden önce demokratik bir devrim yapılması gerekiyordu. Bu anti-emperyalist, anti-feodal ve işbirlikçi burjuvaziye karşı olan 'milli' devrim için Sol Kemalistlerle mutlaka ittifak yapılması gerekiyordu.'
'Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi', bu hareketin fikirlerini dile getiren yayınlardı.
1969'daki kurultayda FKF, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç) adını aldı.
Dev-Genç bu dönemde, anti-emperyalist ve demokratik mücadelenin ön saflarında yer alırken ,işçi ve köylü hareketlerine büyük destek verdi, katıldı.

DOĞU PERİNÇEK VE 'BÖLÜNME'
1969 yılında, üniversitelerin ve sokakların hakim gücü Dev-Genç içinde en büyük bölünmeyi Doğu Perinçek'in başını çektiği grup yarattı.
Kendilerini Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) olarak tanımlayan grup bir süre sonra 'Mao' çizgisini benimsediğini açıkladı.
Dev-Genç içinde 'çok yönlü' saldırılara karşı mücadele eden devrimciler; PDA'lıları 'Dergici takımı', 'Kampüs Maocuları' olarak nitelendiriyorlardı.
Mahir'in, Doğu Perinçek'in yüzüne karşı söylediği 'Kişiliklerinde devrim yapamayanlar devrimci olamazlar' sözünü o günün devrimcileri çok iyi anımsarlar.
12 Mart 1971 sonrası 'oluşturulan ve tırmandırılan' çatışma ortamlarında Mahir, Sinan, İbrahim.... kırların, dağların sisli puslu, karanlık yamaçlarında yok edildi.

12 MART'TAN ÖNCE 9 MART …
12 Mart'ta muhtıra verilmesinin önemli nedenlerinden biri de Türk Silahlı Kuvvetleri içinde '9 Mart Cuntası' olarak adlandırılan 'Sol Kemalist' yapılanmanın darbe hazırlığının ortaya çıkmasıdır.
Bu yapılanma Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk gibi solcu gazeteciler tarafından da destekleniyordu. Ancak; daha önce 9 Mart grubuna yeşil ışık yakan Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur darbe girişiminden desteklerini çektiler. Darbe de adı geçen subaylardan bir kısmı tutuklandı bir kısmı da emekli edildi. Hemen arkasından da hükümete 12 Mart Muhtırası verildi.

'TOPLUMSAL UYANIŞ EKONOMİK GELİŞMEYİ AŞMIŞ!'
Askeri yönetim ilk olarak kendilerini destekleyen solcuların üzerine gitti. Türkiye İşçi Partisi, DİSK, TÖS ve Dev-Genç kapatıldı.
12 Mart muhtırası ile başlayan süreçte, çok sayıda bilim insanı, yazar, gazeteci, üniversite öğrencisi ve öğretim üyesi, öğretmen, işçi, memur gözaltına alındı. Özel işkence köşkleri (!) kuruldu.
Kabına sığamayan gençliğe gözdağı vermek için Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan idam edildi.

47 YIL SONRA...
12 Mart Muhtırası'ndan 47 yıl sonra; insanca, hakça bir dünya için; emperyalizme ve bozuk düzene kafa tutan, tüm insanların derdini kendi derdi bilen bu yüzden işkencelerde ve idam sehpalarında yaşamlarını kaybeden 68 kuşağının yurtsever devrimcileri ise 'doğruları ve yanlışlarıyla' hiç unutulmadılar...