Ceylan anlamına gelen ahu ile dut kelimelerinden tamlama olan ve «ceylan dutu» anlamına gelen ahududu (ya da frambuaz), tazesi yaz ve sonbahar mevsiminde bulunan bir meyvedir. Üzümsü meyveler grubunda yer alan ve kendine özgü renk, tat ve aroması ile kişide yeme isteği yaratan ahududu, hem taze tüketilmekte hem de gıda endüstrisinde çok çeşitli kullanım alanları bulmaktadır. Taze olarak doğrudan veya meyve salataları, tatlılar ve pastalar içine konularak tüketilen ahududunun, reçeli, marmelatı ve jölesi de yapılmaktadır. Kendine özgü kokusu nedeniyle meyve tozu ve meyve esansı sanayinde, yoğurt ve dondurma üretiminde oldukça fazlaca kullanılmaya başlayan ahududu, derin dondurucuda veya kurutularak saklanabildiğinden, uzun bir süre yararlanmaya olanak vermektedir. Ahududunun sahip olduğu bazı pigmentler, fenoller, flavonlar, flavonoidler, vitaminler ve lifler bir çok meyve türündekine göre daha yüksek orandadır. Ahududu ve diğer üzümsü meyvelerde yoğun bir şekilde bulunan fenollerden ellagic asit (antikanserojen), flavon ve flavonoidlerden (antioksidan) antosiyanin, quercetin, kaempheol, myricetin önemli fonksiyonları olan ve bir gıdada olması istenen bitkisel kimyasallar arasında yer almaktadır. Ahududu besin değeri ve sağlık açısından oldukça önemli miktarlarda mineral maddeler ve vitaminler içermektedir. Sahip olduğu A, B (B1,B2, B3, B6), C, E vitaminleri ve lifli (çözülen veya çözülmeyen) yapısı sağlık bakımından büyük bir öneme sahiptir. Ahududunun her 100 gramında 4-6 gram lif bulunmakta olup, bu miktar muz, armut, elma vb. bir çok meyve türünden daha yüksektir. Yüksek miktarda lif alımının kolon kanseri ve kalp hastalıklarına karşı koruyucu etki yaptığı bilinmektedir. Ahududunda doymuş yağlar, kolestrol, kalori ve sodyum düşüktür. Bünyesinde yüksek oranlarda su bulunan her meyve gibi taşıma ve depolamaya uzun süre dayanamayan ahududunun taze tüketimi her zaman mümkün olamadığından, daha çok meyve suyu, derin dondurma, reçel, marmelat vb. gibi gıdalara işlenmektedir. Sanayide işleme nedeni ile bu meyvelerde bulunan ve insan sağlığı için çok faydalı olan bazı bitkisel kimyasalların miktarlarında kayıplar olmaktadır. Örneğin dondurmaya işleme ve derin dondurma sırasında ahududularda ellagic asit miktarında %14-21 oranında azalma görülmüştür (buna karşılık toplam fenollerde önemli bir değişiklik oluşmadığı belirlenmiştir). Laboratuar koşullarında, hayvanlar üzerinde tümör gelişmesini engellediği belirlenen ellagic asit miktarı bakımından en yüksek değere, siyah ahudutlarında rastlanmıştır. Ellagic asit, vücutta kansere yol açan kimyasalları inaktif hale getirerek antikanserojen etki göstermektedir. Araştırmalar bu maddenin göğüs ve rahim tümörünün büyümesini engellediğini göstermektedir. Bazı araştırmacılar ahududunun (çilek ve böğürtlen gibi) kolon ve yemek borusu kanserini engellediğini, kansere yol açan genetik zedelenmeyi azalttığını ve tümörün büyümesini önlediğini bildirmişlerdir. Ellagic asit, kuvvetli bir antikanserojen/ antimutagenik etkiye sahip bir fenolik asit olup, antibakteriyel ve antiviral etki de gösterebilmektedir. Ayrıca yaşlanmayı geciktirici etkisi de olmaktadır. Ahududu, quercetin ve kaempheol, myricetin flavonoidlerinin de iyi bir kaynağıdır. Quercetin hem antikanserojen hem de antioksidan etkiye sahiptir. Quercetin ve kaempferol gibi antioksidanlar, insan vücudundaki hücrelerde yıkım meydana getiren lipid peroksidasyonunu önleyebilmektedir. Ahududundan elde edilen ekstraktlardan özellikle myricetinin güçlü bir mikrop öldürücü (antimikrobiyal) etki gösterip, insan sağlığına zararlı bazı bakterilerin gelişimini engellediği görülmüştür. Ayrıca bunlar kardiovasküler rahatsızlıklara ve güneş zararına karşı koruyucu olabilmekte, alzheimer ve yaşlılıktan kaynaklanan bazı hastalıkların engellenmesine de katkı yapmaktadır. Ahududu meyvesinin içerdiği antosiyanin maddesi bağışıklık sistemini destekleyici ve kan şekerini düşürücü etki göstermektedir. Sağlıklı beslenememe ve çevresel faktörler, insan vücudunda hücrelerin yaşlanmasına, kanserli hücrelerin artmasına ve hücre mutasyonlarına neden olan serbest oksijen radikalleri oluşturmaktadır. Serbest oksijen radikallerinin engellenmesinde üzümsü meyvelerin yüksek oranda etkili olduğu belirtilmektedir. Özellikle ahududundaki antosiyanin pigmentinin yoğunluğu bu meyvelere yüksek bir antioksidan etki kazandırmaktadır. Ahududu, dut, böğürtlen, çilek gibi meyvelerin beyin hücrelerinin onarılmasına yardımcı olduğu bildirilmektedir. Beyinde 'mikroglia' adı verilen koruyucu hücreler; parçalanmış hücreleri ve atık ürünleri ortadan kaldırmakla görevlidir, ancak yaşlanmayla birlikte bu hücreler görevini yeterince yerine getirememektedir. Ahududu gibi meyveler koruyucu hücrelerin temizleme fonksiyonunu artırmaktadır. Ahududu, böğürtlen ve çilek gibi meyvelerde bulunan flavonoidler, hücrelerdeki C vitamini düzeyini de yükseltebilmektedir. Flavonoidlerin (ellagic asit, quercetin, kaempheol, myricetin) eklemlerdeki kirişler, bağlar ve kıkırdak yapısında bulunan kolajen üzerindeki olumlu etkisi bulunmakta, romatoid artrit (iltihaplı eklem romatizması) gibi eklem rahatsızlıkları olan kişilere de fayda sağlamaktadır. Ahududu tansiyonu düşürücü etkiye sahiptir. Kanın temizlenmesine, vücutta oluşan ve biriken toksinlerin vücut dışarı atılmasına yardımcı olur. Boşaltım sistemini düzene sokarak bağırsakları yumuşatır ve kabızlığı giderir. Ahududu suyunun safra kesesine ve böbreklere yararlı olduğu da ileri sürülmektedir. Boğaz ve bademcik iltihaplarına karşı kullanılması oldukça faydalıdır. Kaynatılan yapraklarından elde edilen su peklik verici madde olarak kullanılmakta, çiçekleri kaynatılarak elde edilen su , romatizma ve damla hastalığında terleyici olarak kullanılmaktadır. Kırmızı ahududu ; sağlık açısından büyük öneme sahip olan fenol, flavon, flavonoidleri yüksek oranlarda içermesi ve bu maddelerin antikanserojen, antioksidan rolleri nedeni ile insan sağlığına öteki gıdaların bir çoğu ile kıyaslanamayacak kadar faydalı bir meyvedir. Ancak , mide ülseri olan bireylerin bu meyveyi tüketmeleri sakıncalıdır.