Aile içi şiddet, belki daha doğru bir deyişle ve genellikle ailenin erkek bireylerinin eşlerine, kızlarına, annelerine, kız kardeşlerine, başkaca kadın, kız, çocuk yakınlarına uyguladıkları şiddet, ne yazık ki en güncel konularımızdan... Çevresinde bunu duymayan, şahit olmayan var mı? Büyük ihtimalle yoktur. Bunun sebebi doğadaki zayıfın kaybetmesi kuralından başlıyor. Genelde kadın da zayıf olarak görüldüğünden, özellikle feodalitenin hakim olduğu coğrafyalarda bu sorun ciddi şekilde baş gösteriyor.

***

...Bu coğrafyada zayıf sahipsiz mi?

...Bu coğrafyada adalet anlayışı ezerek mi hayat buluyor?

...Bu coğrafyada 'kadının adı yok' söylemi gerçek mi?

***

Sevginin, aşkın şiddete dönüşmesi psikologlar tarafından nasıl karşılanıyor ve açıklanıyor? Cevabı var mı?

Temelde yatan sebep kendi yetiştiği ailede ağır basan gerçekler ve dinmeyen travmalar...

Aile içi şiddet konusu irdelenirken de, kuşkusuz, bütün bu çoğu kez son derece karmaşık, bireysel, psikolojik ya da ruh sağlığına ilişkin sorunlar göz önünde bulundurulacaktır. Ancak ülkemiz bakımından toplumsal bir felakete dönüşen, isyan ettirici bir gerçekle karşı karşıyayız: Dünya ölçeğinde karşılaştırmalı bir sayımlama (istatistik) yapılmış mıdır bilmiyorum. Fakat herhalde Türkiye kadınlara karşı aile içinde (ve dışında) işlenen suçlar bakımından en ön sıralarda, belki de en ön sıradadır…

***

Aile içi suçlarda son on yıl içinde yüzde bin dört yüz artış var. Bu korkunç bir artış oranıdır. Cinayetler çok büyük ölçüde gizli kalamıyor. Fakat pek çoğu aile içinde örtbas edilen yaralamaların, tacizlerin; dayak, işkence ve hakaretlerin haddi hesabı olmasa gerek.

'Türk kadını kendini çaresiz ve yardımsız hissediyor'

Cumhuriyet devrimleri kadınlarımıza erkekle aynı düzeyde yurttaş olma hakkını kazandırdı...
Örneğin seçme ve seçilme haklarına sahip olmada Türk kadını, İslam ülkeleri şurda dursun, kimi batı ülkesi kadınlarının da ötesine geçti. Fakat erkek egemen ortaçağ tortularının beyinlerden henüz silinmediği ülkemizde, erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliklerinden vazgeçmeleri, onları kendileriyle eşit haklara sahip bireyler olarak kabul etmeleri, özellikle toplumun daha az eğitimli katmanları bakımından kolay değil… Bu alanda gerçek bir 'devrim' gerekli hem de acilen...