Gazetecilik ya da biraz daha özele indirgeyip soralım,
Köşe yazarlığı,
Akıl hocalığı mıdır yoksa bilgi, belge ve gözleme dayalı yorum yapma, değerlendirme, olay, durum ya da kişi ve kurumların pek göze çarpmayan, ilk bakışta algılanamayan taraflarını yazmak ve kamuoyuyla paylaşmak işi midir?
Bunu niye soruyorum?
Malumunuz,
2019 yaklaşıyor…
Önce yerel, ardından genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri var…
Herhangi bir şekilde erken seçim kararı alınmazsa, 2019 yılının Mart ayında yerel seçim, Ağustos gibi de genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak…
Ve bugünlerden,
O günlere 'akıl verme' çabaları başladı…
İktidar partisi neyi yanlış yaptı?
Bugüne kadar yerelde neden hep kaybetti?
AKP zafer kazanmak için neler yapmalı?
Hangi isimler yerelde etkili olur?
Hangi isimleri öne çıkarmalı?
O isimler nasıl davranmalı?
Eskişehirlilere neler söylenmeli, nasıl söylenmeli, nerede söylenmeli, ne zaman söylenmeli?
Gibi,
CHP ve MHP'den ziyade iktidar partisi olan AKP'nin 'yerelde neyi nasıl yaparsa kazanabileceğine yönelik' akıl verme oyunları tam gaz devam ediyor…

***

Hatta ve hatta,
Kimi köşe yazılarında bırakın akıl hocalığı yapmayı,
Ve hatta bırakın kimin nereye aday olacağını, o isimlerin kazandığı bile ilan edilir bir müneccimlik hali çıktı ortaya…
Şaşırarak izlediğimi söylemeliyim…
Zira,
Muhtemelen bir köşe yazarı olarak, kendimi de ayırmadan, zaman zaman kendimin de bu tür şeyler yazma hatasına düştüğümü kabul ederek, şunu söylemeliyim ki;
Belli bir kişiye, kuruma ya da siyasi partiye 'akıl hocalığı yapmaya kalkmanın' çok doğru ve nazik bir tavır olduğunu düşünmüyorum…
İlla ki yapılmak isteniyorsa da, bunun daha stratejik biçimlerde dile getirilmesi gerekiyor gibi geliyor bana…
Bir partinin yöneticisi, ilçe veya il başkanı ile bire bir sohbet ederken söylenebilecek düşüncelerin ve temennilerin, tüm kamuoyuna açık olan ve insanların emek ve zaman harcayarak okudukları köşelerde dile getirilmesi garip ve de yanlış değil mi sizce de?
Ya da daha açık şöyle yazalım…
'Çok Sayın AKP'li yöneticilerim, ağabeylerim, ablalarım, kardeşlerim…
Siz bu şehirde yıllardır yerel seçimlerde başarılı olamıyorsunuz.
Neden başarılı olamadığınızı biliyor musunuz?
Bakın işte bilmiyorsunuz, öyleyse ben size anlatayım, tek tek sayayım da öğrenin…'
Diye başlayan ve öyle devam eden yazılardan söz ediyorum…
Arkadaş,
O zaman otur evde, dipli köşeli bir rapor yaz sonra git parti yöneticilerine elden teslim et…
Gazeteni ve köşeni takip eden insanların, neden böyle bir yazıyı okuyarak zaman ve emek kaybetmelerine neden oluyorsun?

***

Dikkat edin, bu tür köşe yazıları bundan sonra da artarak devam edecek…
Bu tür yazılardan benim çıkardığım diğer bir sonuç da şu;
Bu, siyasetle uğraşanların,
Partilerin yöneticilerinin,
Yetkililerin, yetkisizlerin…
Akılları bu işlere çok ermez, bizim gördüklerimizi onlar görmez, bizim anladıklarımızı onlar anlamaz, bizim düşündüklerimizi onlar düşünmez…
O nedenle
'Yazayım da öğrensinler' mantığıyla, böyle 'akıl verme oyunları'na girmenin, siyasetçi tarafından da 'çok nezaketli' bir davranış olarak algılandığını sanmıyorum…


FUTBOLUN GELDİĞİ SON NOKTA!
('Hakemin penaltı vereceğini biliyorum…')

Her sezon olduğu gibi, bu sezon da futbolda en çok konuşulan kesim hakemler…
Takımların, futbolcuların, teknik direktörlerin ve de yöneticilerin yaptıklarından ya da yapamadıklarından, doğrularından ya da yanlışlarından çok hakemler konuşuluyor, yazılıp çiziliyor…
Hakemler, hakemler, hakemler…
Futbol denilen büyük gösterinin 'esas oğlanı' olup çıktılar…
İşte son ama çok ilginç bir örnek…
TFF 1 Ligi son haftasında Elazığspor ile Çaykur Rizespor arasında oynanan maçın 75. dakikasında hakem Ümit Öztürk, Rizesporlu futbolcu Halil İbrahim Sönmez'in Elazığsporlu futbolcuya yaptığı harekete penaltı kararı veriyor…
Aynı hakem maçın 84. dakikasında da Rizesporlu futbolcu Halil İbrahim Sönmez'e yapılan hareketi faul olarak değerlendiriyor ve penaltı noktasını gösteriyor…
Maç sonrası yayıncı kuruluşa konuşan Halil İbrahim Sönmez kendisine yapılan hareketin faul olmadığını söylüyor ve kendisini yere bıraktığını açıkça itiraf ediyor…
'HAKEMİN DÜŞTÜĞÜM TAKDİRDE PENALTI VERECEĞİNİ BİLİYORDUM…'
'Hakemin vermiş olduğu bir penaltı var, ben açıkçası penaltı olduğunu düşünmüyorum.
Benim yaptığım bir hareket sonrası bizim aleyhimize verdiği bir penaltı da var onun da penaltı olduğunu düşünmüyorum…
Ama hakem bizim aleyhimize o penaltıyı verdiği zaman ben biliyorum ki, en ufak müdahalede ben kendimi yere attığım zaman hakem bana da penaltıyı çalacak…
Bunu biliyorum…
Benim bunu bilmem çok acı aslında…
Benim yere düştüğüm pozisyon penaltı değil aslında.
Evet bilerek bıraktım kendimi.
Öyle hiç müdahale yok değil, ama ufak bir müdahale var…
Yani hakem penaltı verebilir de vermeyebilir de…
Ama ben, hakem verecek diye kendimi yere atıyorum!
Hakem de penaltıyı veriyor.
Bunu ben niye yapıyorum, bana neden böyle hissettiriyor hakemlerimiz?'
İşte,
Kimi takımın düşmemek, kimi takımın bir üst lige çıkmak için uğraştığı, arkalarında da binlerce, on binlerce, yüz binlerce taraftarın olduğu futbolumuzun geldiği son nokta…