Cumhurbaşkanına, yardımcılarına, bakanlarına, 'Doğayı seviyor musunuz?' diye bir soru sorsak.
Koro halinde hep beraber evet diyecekler ve el kaldıracaklar.
Bir de peki 'Doğa sizi seviyor mu?' sorusunu sorsak muhtemelen parmakları hemen aşağıya inecek.
Türkiye'de doğa sürekli katlediliyor, yok ediliyor.
Siyanürle altın arayan yabancı şirketlere ruhsat veriliyor, en güzel doğa harikaları yok ediliyor.
Orman alanlarımız taş ocağı ve mermer ocağı ruhsatları verilerek peşkeş çekiliyor.
En güzel kanyonlarımız, doğa harikası derelerimiz direnen köylülerimize rağmen HES yapılıyor.
Eskişehir'in en verimli topraklarının bulunduğu Alpu Ovasına termik santral yapılmaya çalışılıyor.
Yazıları ile bilgi, bilinç ve farkındalık düzeyimize sürekli katkı sağlayan yazarımız Ayhan Aydıner 26.12.2019 tarihli yazısında 'Yüz yıllardır yanmayan ormanlar nasıl yanar? Kışın ortasında 69 ayrı yerde yangın nasıl çıkar? Devlet milli serveti olan ormanlarını neden ve nasıl koruyamıyor? Çıkan yangınlar neden geç söndürülüyor? Kimse kış orman yangınlarını bana inandıramaz.' diyerek farkındalık yaratma çabasını sürdürdü.
Ayhan Aydıner'in ifade ettiği gibi dağlarımız, ormanlarımız, yaylalarımız, tarım alanlarımız, madenlerimiz, denizlerimiz, göllerimiz, sularımız korunmuyor ve birilerine peşkeş çekiliyor.
Çünkü algımızın yönetilmesine ve farkındalığımızın yok edilmesine izin veriyoruz.
Farkındalık, bilgiyi ve bildiğini anlamak, anlamlandırmak, bildiğinin farkına varabilmek ve fark yaratabilmektir.
Algı ise dışarıdan gelen her türlü etkinin beş duyu organımız vasıtasıyla beyine iletilmesi ve içeride bir anlam kazanmasıdır. Algı bazen gerçeği yansıtır, çoğu zaman da ülkemizde olduğu gibi gerçekten uzaktır.
Farkındalık düzeyi düşük toplumların algısı kolayca yönetilebiliyor ve gerçek olmayan bilgiler gerçekmiş gibi kabul görüyor. Şimdi bu durumun bir örneğini daha yaşıyoruz. Kanal İstanbul.
Kanal İstanbul'u savunanlar var, karşı olanlar var. Artık savunanların ortaya koyduğu bilgi ve verilere toplumun çoğunluğu itibar etmiyor.
Hazırlanan raporlara güvenilmiyor. Çünkü her geçen gün başta üniversitelerimiz olmak üzere bütün kurumlarımız bilimden ve bilimsellikten uzaklaştı. Bunun birçok nedeni var ama en önemli nedenlerinden biri üniversitelerimizin bilim üretme özelliğini kaybetmiş olması.
Üniversitelerimiz, bilgi ve teknoloji üretemiyor, bilimsel araştırma yapmaktan çok uzak. Bilim adamı olma özelliği taşımayan ve siyasi kimliği çok önde olan kişiler üniversitelerimizde rektörlük yapıyor.
Siyasi partide milletvekilliği yaptıktan sonra rektör atananlar var.
Belediye başkanı adayı olup kazanamayan ve rektör olanlar var.
Rektör olduktan sonra siyasi partilerin il başkanlarına teşekkür eden rektörlerin sayısı oldukça fazla.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a itaat etmenin farz olduğunu, karşı çıkmanın ise haram sayılacağını söyleyen rektörler oldu.
Ben genel başkanımızın Mardin temsilciyim diyen kişiler üniversite rektörlüğü yaptı.
Bir rektör yardımcısı okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor dedikten sonra YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atandı.
Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Karadağ ve Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemil Yüksel Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında çok önemli bir bilgi paylaştı. Paylaşılan bilgiye göre 'Türkiye'deki 206 rektörden 68'inin uluslararası yayını yok. 71 rektörün ise uluslararası atıf sayısı sıfır.
Dünya üniversiteleri sıralamasında ilk 500 içinde yer alan üniversitemiz yok.
Bu durumda Kanal İstanbul ile ilgili akademisyenlerin verdiği raporlara nasıl ve neden güveneceğiz.
Bir iki televizyon kanalı ve diğer basın yayın kuruluşların neredeyse tamamı Kanal İstanbul'un savunucusu durumunda. Gerçek bilgi vermek yerine algıyı yönetmeye çalışıyorlar. Ama artık toplumun algısını istedikleri gibi yönetemiyorlar.
Her geçen gün toplumun bilgi, bilinç ve farkındalık düzeyi artıyor.
Toplumda kolektif bir bilinç ve bilinçli bir farkındalık oluşuyor. Kanal İstanbul'a karşı olanların da savunanların da verdiği bilgi ve verileri akılcı bir şekilde değerlendiriyor. İnsanlık, mutluluğun maddiyat ve ranta bağlı olmadığını, asıl mutluluğun doğada olduğunun farkında.
Artık insanımız, aklı ve duygularının yönlendirilmesi ile harekete geçiyor. Hem düşünerek hem hissederek karar veriyor.
Özet olarak aklımızı çelseniz, duygularımızı fethettiniz yine de ikna olmamız çok zor. Bir de güven vermeniz gerekiyor.