Sağlıktır her işin başı. Sağlık da başata başlar.
***
Dün yine çıkıp geldi. Elinde siyah bir poşet... Poşetin içinde...
Bilmiyorum tabi poşetin içinde ne olduğunu. Sormak da olmaz.
'Ne var o poşette?' desen...
Ne olacak, yanında bomba taşıyor olacak değil ya.
Giderken masanın altına, ayaklarımın ucuna usulca bırakıp gitse poşeti…
Neden böyle bir şey yapsın ki? Gariban, sıradan bir vatandaş…
Ben de öyle...
Ama belki şizofren... Taktı bana mesela. Beni esaslı bir yazar zannediyor. Bütün yazılarımı okuyor...
Belki de ben şizofrenim. Bu zavallı adamdan kuşkulandığıma göre.
Ne diyordu,
'Doktor! Söylediğiniz gibi şizofren olabilirim ama bu beni takip etmedikleri anlamına gelmez!'
***
Sorsam mı, ne var o poşette, diye.
Olur mu hiç öyle şey! Ziyaretine gelen bir insana... Ne bu kuşkuculuk? Delirdin mi?
Belki de çocukları için aldığı bir iki abur cubur... Belki de buraya gelirken eşi aradı, akşam yemeği için bir şeyler istedi.
Her neyse. Her şey olacağına varır.
***
Poşeti masanın kenarına, ayaklarının ucuna bırakıp oturdu.
'Abi yazı yazıyorsan...'
Geri kalkar gibi yaptı oturduğu sandalyeden.
'...ben gideyim, seni rahatsız etmeyeyim.'
'Yok canım, otur.'
Sürekli yazı yazdığımı zannediyor…
Gelmişsin bir kere. Nereye gideceksin. Haber bile vermeden çat kapı yapmışsın.
***
Yazdığımız bir şey de yok ama... Kafasını taktı bir kere bizim yazılara. Bir hafiye gibi dikkatle okuyor. Her yazıdan sonra abuk sabuk mailler gönderiyor. Uzun uzun yorumlar yapıyor.
***
Bir sessizlik oldu.
Gözüm poşette. Oradan bir yere kaybolmasın, yerinden kımıldamasın istiyorum.
'Ne var o poşette!' diye sordum soracağım.
Masanın altından ayağımı uzatıp hafifçe dokunsam mı?
***
Sessizliği bozmak için,
'Eee, nasıl gidiyor?' dedim.
'Ne nasıl gidiyor abi?' dedi.
Haydaa! Ne denir şimdi? Konuşacağın bir şey yok. Söyleyeceğin, şunu şöyle yaz diyeceğin bir şey yok.
'Abi yazı yazacaksan...'
'Yok, yazı falan yazmayacağım. Ne yaptın, gittin mi psikiyatriste?'
'Gittim. Sen söyleyince...'
'Faydası oldu mu?'
'Yok, olmadı.'
'Hiç mi?'
'Neredeyse hiç?'
'Nasıl neredeyse hiç?'
'Hap verdi. Yatarken alıyorum hapları. Birkaç saat ya uyuyorum ya uyumuyorum, sabaha doğru yine köpekler peşime takılıyor.'
'Yahu bırak şu köpekleri falan! Takma şunları kafana!'
'Takmayacağım ama kovalıyorlar! Kovalamasalar... Bağırarak uyanıyorum her sabah.'
Sesi öfkeliydi. Eğilip siyah poşeti aldı. Masanın üzerine koydu.
İrkildim.
'Ne var o poşette?'
'Et!'
'Et mi!'
'Et!'
'Ne olacak şimdi o!'
'Köpeklere vereceğim.'
'Kovalamasınlar diye mi?'
'Evet. Kovalamasınlar diye.'
Hadi çık şimdi işin içinden çıkabilirsen.