Bazı çevreler 'Andımız' ile ilgili tartışmaların bilerek gündeme getirildiğini ve böylece halkın yaşadığı ciddi sorunların gözden kaçırıldığını iddia ediyor.
Gerçi bu durumlarda genellikle 2. Dünya Savaşı yıllarındaki ekmek karneleri ve camilerin ahır yapıldığı(!) gibi söylemlerin daha çok kullanıldığı hepimizin malumu. Bu yüzden 'Andımız' ile ilgili siyasi hesaplar sanki biraz daha farklı gibi.
80 yıldır okullarımızda okunan Andımız, AKP İktidarının 'açılım politikası'
kapsamında 8 Ekim 2013 tarihinde kaldırıldı. Bu tarihten yaklaşık 5 ay sonra, 30 Mart 2014 tarihinde ülkemizde yerel seçimler vardı.
Türkiye 31 Mart 2019 tarihinde yani yaklaşık 5 ay sonra yerel seçimlere giderken 'Andımız' tartışması yine gündemde.
Andımız'ın içeriği üzerinden kurgulanmış söylemler ile 'belli çevrelerden' alınmak istenen oy hesapları sizce de çok açık ve net değil mi?

NEDİR BU 'ANAKRONİK' İTİRAZ?
Bilindiği gibi; Danıştay, ilköğretim okullarında uygulanan 'Öğrenci Andı'nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etti. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Danıştay'a temyiz dilekçesi gönderdi.
MEB'in hazırladığı temyiz dilekçesinde Andımız'ın 'tarihe gömülmesi' için yaptığı açıklamalar tepki ile karşılandı.
'Cansiperane' hazırlanan temyiz dilekçesinde 'Türkler ulus bilincine en geç ulaşan topluluklardan biridir. 30'lu yıllarda benimsenen politika, ülkenin toprak bütünlüğü ve milli bütünlüğünü sağlamak üzerine kurulmuştu. Ancak, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğü ve milli bütünlüğü ile ilgili bir sıkıntı olmadığına göre Öğrenci Andı işlevselliğini yitirmiştir. Hal böyleyken 21. yüzyıl Türkiye'sinde 30'lu yılların ritüellerini benimsemek anakronik (çağdışı) bir yaklaşım olacaktır' denildi.
Temyiz dilekçesinde hızını alamayan(!) MEB 'Andımızı 1933 yılından itibaren söyleyen kuşakların And'taki ifadelere ne denli uygun yurttaşlar olduklarını değerlendirmek lazım' diyerek zor koşullarda Cumhuriyetimizi ayakta tutan idealist kuşakları da üstü kapalı olarak acımasızca eleştirdi.
Aslında o yıllardan bu güne kadar Atatürk'ün ilke ve devrimlerine, yurttaşlık esasına dayalı ulusal kimliğimize karşı çıkanların ne denli yurttaşlar olduğunu sorgulamak daha doğru olurdu…

'ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ, MİLLİ BÜTÜNLÜK'
Batı Emperyalizmi, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kısa sürede yeniden 'ocaklarına düşeceğini' hesap ediyordu. Ancak Türk Devrimi karşısında Sevr Antlaşması ile belirledikleri hedeflerini ertelemek zorunda kaldılar.
Emperyal zorbalar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da, Osmanlıdan boşalan yerlerde kurdukları Arap devletlerinin hiçbirinde gerçek anlamda 'millet' oluşumuna izin vermediler, aşiretlerden ve farklı mezheplerden oluşan parçalı yapıları bilerek kurguladılar.
ABD'nin Irak'ı işgaline sadece Saddam'ın akrabası aşiretler karşı çıktı.
Suriye'de Esat'ın arkasında sadece onunla aynı mezhepten olan bir azınlık vardı.
Sevr Antlaşması'nın yeni versiyonu (!) Büyük Ortadoğu Projesi'nde 'parçalanarak küçültülmesi' hedeflenen ülkeler arasında artık ilk sırada Türkiye de var.
Türkiye'nin parçalanmadan ayakta kalmasını sağlayan en önemli gücü, yurttaşlık temeline dayanan ulusal bir kimliğe sahip olmasıdır.
Laik ve demokratik bir Türkiye'de her türlü inanç ve farklılıklara saygılı ,eşit haklara sahip Türk Milleti'nin çağdaş ve onurlu yurttaşları olarak yaşamaktan mutluyuz.
Andımız'ı okurken ya da dinlerken; birlikte olmanın gücünü, dayanışmanın varlığını, ulus olmanın gururunu hissetmek yerine; kaldırmayı, susturmayı, tarihten silmeyi mi düşünüyorsunuz? İşte asıl 'anakronik' olan bu düşüncedir.....