Bizim 68 Kuşağı'nın 1960'lı 70'li yıllarda dillerden düşürmediğimiz bir şiirin adıyla başlamak istedim bugünkü yazıma.
1995'te yitirdiğimiz hukukçu, öğretmen, gazeteci, siyasetçi yazar, şair Şemsi BELLİ; o güzel şiirinde bir türlü 'hukuk devleti' olamayan Türkiye'nin durumunu çok güzel hicveder…
Son aylarda adeta yangın yerine dönen ülkemizin sanki başka sorunları yokmuş gibi, başımızdaki iktidar 'Başkanlık sistemini Anayasaya uydurmak…' gayreti içinde. Ankara'daki tüm siyasetçilerimiz bu işe seferber olmuş durumdalar.
Ancak bu seferberlik (!) kapalı odalarda, kapalı niyetlerle ve halktan kopuk olarak sürdürülüyor…
Oysa kotarılmak istenilen iş tüm toplumu doğrudan ilgilendiriyor.
Onun için bu süreçte duyarlı yurttaşlara düşen görev, ortadaki gerçekleri ve çözüm önerilerini kitlelerle paylaşmaktır.
Bu anlamda önümüzdeki dört aylık dönem yaşamsal önem taşıyor.
Biz de bu süreçte karınca kararınca konuyu sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
ANAYASA DENİLİNCE…
Anayasa denilince akla gelen (gelmesi gereken) temel ilkeleri şöyle bir anımsayalım:
  • Bir toplumun üzerinde anlaşmaya vardığı 'sosyal sözleşme'dir.
  • Bu sözleşmenin içinde toplumun tüm renklerinin yer alması gerekir.
  • Anayasa, bir hukuk sistemi içindeki 'en üstün' yasadır.
  • Tüm yasalar, tüm devlet organları ve özel/tüzel kişiler Anayasaya uymak zorundadırlar.
  • Anayasanın üstünlüğü, diğer yasalardan daha zor değiştirileceği anlamına da gelir.
ANAYASA NASIL YAPILIR?
Eğer amacımız 'Topluma bir şeyler dayatmak değil, demokratik bir Anayasa yapmak/değiştirmek' ise evrensel hukuk kurallarına uymak zorundayız.
'Anayasal düzenlemeyi demokratik bir ortamda yapmak ve sürece tüm halkın katılımını sağlamak…' bu işin temelidir.
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih KANADOĞLU, bu işin nasıl olması gerektiğini çok güzel özetliyor:
'Yeni bir anayasa yapma şartlarını oluşturmak için, evvela halkın yeni bir anayasa isteyip istemediği referanduma sunulur.
Nitelikli çoğunlukla kabul edildiği takdirde barajsız bir seçimle kurucu meclis oluşturulur.
Bu kurucu meclisin hazırlayacağı yeni anayasa taslağı yeniden referanduma sunulur.
Bu meclis (şu andaki TBMM) dört yıl için yasama yetkisi almıştır. Meclis üyeleri mevcut anayasaya sadakat yemini etmiştir. 1'nci ve 2'nci maddede belirtilen nedenlerle bu meclisin bir yeni anayasa yapma yetkisi yoktur.
İş bu kadar net ve basittir…'
Ülkemizde yapılmak istenilenleri bu süzgeçten geçirdiğimizde, ne yazık ki elimizde koskoca bir 'HİÇ' kalıyor…
AKP/RTE'NİN YAPMAK İSTEDİĞİ…
Öncelikle bir acı gerçeği iyi görmemiz gerekiyor. TBMM'ye getirilen Anayasa değişikliği paketinin özü 'rejim değişikliğidir…'
Bu paketle, 'Parlamenter demokrasiye son veren, 'başkanlık rejimine geçiş' amaçlanmaktadır…'
Bir başka deyişle bu düzenlemenin amacı, 'Türkiye'yi tüm yaşam biçimiyle BATI rotasından çıkarıp, ORTADOĞU rotasına sokmaktır…'
Bilindiği gibi, Ortadoğu kültüründe 'Demokratik kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik lidere tapmak…' anlayışı egemendir.
Bunun için bu yoz kültürde, 'demokratik kurumlar ve kurallar aşağılanarak, lider sürekli yüceltilir…'
Söz konusu Anayasa değişikliği paketinin bazı sakıncalarını da 'CHP'nin komisyon raporundaki muhalefet şerhinden' alarak özetleyelim:
  • 'Egemenlik milletten (milleti temsil eden kurumlardan) alınarak, tek kişiye verilmektedir…'
  • 'Cumhuriyet değerlerini yok etmeye yöneliktir…'
  • 'Denge- denetim mekanizması yoktur…'
  • 'Ülkemizin yeni ve derin krizlere sürüklenmesine yol açacaktır…'
Sözün özü, gündeme getirilen Anayasa değişikliği paketi 'dayatmacıdır, demokratik değildir ve Cumhuriyet değerlerimize aykırıdır…'
ZAMANI DEĞİL…
Ülkemizin 'terör, savaş, iç güvenlik, sınır güvenliği, hukuksuzluk, çağdaş dünyadan kopuş…' gibi yakıcı sorunlar yaşamakta olduğu bir süreçte; Türkiye'nin önceliği Anayasa değişikliği ve özellikle 'Başkanlık sistemi' değildir/olmamalıdır.
Böylesine yaşamsal bir düzenlemenin 'OHAL koşulları altında yapılmak istenmesi' ise 'hukuka, demokrasiye aykırıdır ve Türkiye'ye yakışmamaktadır…'
Türkiye'nin bugünkü realitesi 'Başkanlık rejimine karşı parlamenter demokrasiyi korumak ve geliştirmek olmalıdır.'
Yani bir halk türkümüzde denildiği gibi: 'Gül alıp satmanın zamanı değil…'
Ve yazının girişinde sözünü ettiğim 'ANAYASSO' şiirinin son bölümü ile bitirmek istiyorum sözlerimi:
'Yerin, yurdun adresesin bilmirem
Angara'da: Anayasso!
Ellerinden öpiy Hasso
Yap bize de iltimasso
Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov?...'
*****
UMUT PIRILTILARIMIZ
Türkiye zor günlerden geçiyor. Ama 'Yok öyle enseyi karartmak…'
Toplumumuza 'korku' salanlara ve 'karamsarlık' pompalayanlara inat; 'umutlarımızı korumak ve geliştirmek durumundayız…'
Bu duygu ve düşüncelerle, önümüzdeki süreçteki her yazımın sonunda 'hafta boyunca yaşamdan süzdüğüm umut pırıltılarını sizlerle paylaşacağım.'
İşte size geçen haftadan süzdüğüm iki umut pırıltısı…
Birleşik Haziran Hareketi Paneli
7 Ocak 2017 Cumartesi günü, Birleşik Haziran Hareketi Eskişehir Meclisi tarafından düzenlenen panelin:
  • Katılımı iyiydi.
  • 'Sosyal demokratlarla sosyalistlerin BİRLİKTE çözüm aramaları' çok anlamlıydı.
  • Panelde söz alan Gaye USLUER, Alper TAŞ ve Erkan BAŞ'ın konuşmalarının içerikleri ve üslupları kaliteliydi.
Bu paneli izlerken umutlarım arttı. Dilerim bu tür örnekler çoğalır.
Gazeteciler Buluşması
10 Ocak Gazeteciler Günü dolayısıyla geçtiğimiz Cumartesi akşamı, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi ve Odunpazarı Belediyesi tarafından BİRLİKTE düzenlenen buluşma 'yüksek katılımlı ve kaliteli' oldu.
Belediye Başkanlarımız Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN, Ahmet ATAÇ, Kazım KURT, Erdal ŞANLI, İshak GÜNDOĞAN ile CHP Eskişehir Milletvekilleri Prof. Dr. Gaye USLUER, Utku ÇAKIRÖZER ve Okan Cemal YÜKSEL; medya çalışanlarıyla bilinçlerini ve umutlarını paylaştılar…
Sağlıkla, sevgiyle dostlukla…