Ne kadar ömrümüz kaldı?
Kimin ne kadar yaşayacağı hiç belli olmaz.
Kimin ne yaşayacağı da hiç bilinmez.
Boşuna dememişler,
'Büyüklenme padişahım, senden büyük Allah var,' diye.
Bir bakmışsın…
Bir anda, ağzından yarım yamalak çıkan son bir nefesle uçup gitmiş her şey.
Hayatın…
Yeryüzündeki varlığın, yokluğun…

***

O an işte, ne koltuk kalır…
Ne han, ne hamam, ne servet…
Ne şan, ne şöhret...

***

Adanalıların da bir sözü vardır atıp tutana, boş yere övünene, büyüklenene…
Yahut da vurup kırana, asıp kesene, etrafına korku salana...
'Allah mısın sen gardaş!' der Adanalılar böylelerine.

***

Biraz farklı insanlardır Adanalılar.
Çukurova'nın sarı sıcağından belki de.
Biraz öfkeli, biraz gözü kara, biraz 'külhan, kavgacı' olur Adanalılar.

***

Adana
On sekiz yaşım…
Ve beş yılım geçti o kozmopolit, o karmaşık kültürün içinde.
'Ne işin vardı Adana'da?' diye soranlar oluyor zaman zaman.
'Yazar olmaya gitmiştim,' diyorum.
Herkes İstanbul'a ben Adana'ya…
İki öykü kitabı yazmıştım oradayken; biraz Orhan Kemal, biraz Yaşar Kemal hayranlığıyla.
Güzel günlerdi.
Birkaç imza gününe bile katılmıştım o iki öykü kitabımla.
İmza günlerinde satılan kitaplarım karşılığında kitabevi, Kafka'nın 'Günlükler' kitabını vermişti bana. Para mara vermemişti tabi!
O iki kitabımdan kazandığım büyük bir servet gibi gelmişti bana; şiir yazan, Adanalı bir bayan arkadaşımın gözü karalığıyla kitabevinden zorla kopardığımız Kafka'nın 'Günlükler' kitabı.

***

Adanalılar…
Çukurovalılar...
Romanlara, şiirlere, destanlara konu olmuşlar.
Ahmed Arif,
'Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun
En çok Çukurovalılar mahpustur,' demiş, 'Yalnız Değiliz' şiirinde.
'Çukurovam,
Kundağımız, kefen bezimiz
Kanı esmer, yüzü ak.
Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.
Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumuşak verir pamuğu.
Külhan, kavgacıdır delikanlısı,
Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun
En çok Çukurovalılar mahpustur,
Dostuna yarasını gösterir gibi,
Bir salkım söğüde su verir gibi,
Öyle içten
Öyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,
Çukurova yiğidine mahsustur...'

***

Az yaşa, çok yaşa…
Kırkına kadar yaşa, seksenine kadar…
Hayatın özeti budur işte; şiirlere, destanlara, romanlara, filmlere konu olmak.
Şairlerin dilinde söylenecek bir sözünün, anlatılacak bir hikayenin olmasıdır mesele.