Bir zamanlar savaş gemilerinden başka hiçbir teknenin uğramadığı limanda bugün, birkaç yelkenlinin dışında yalnızca balıkçı motorları var. Okyanus çekildiğinde ortaya çıkan granit taşlarından yapılmış evleri, arduvaz çatıları, lokantaları ve surlarla çevrili kilisesiyle Barfleur çok güzel ama o ölçüde de turistik bir balıkçı köyü.

Cotentin Yarımadası, Nazım Hikmet'in Anadolu için söylediği gibi, Manş denizine 'bir kısrak başı gibi' uzanmasa da, Fransa'nın kuzey batısında, Brötanya ile Normandiya arasında bir köprü oluşturuyor. Vikinglerin IX. yüzyıldan itibaren buraya yerleşmelerinden, kıyı boyunca köyler kurmalarından itibaren bu bölgenin, özellikle de Barfleur'ün Fransa tarihinde önemli bir yeri olmuş.
Aynı zamanda İngiltere'nin de bir bölümüne hükmeden Normandiya dükleri ya da Normandiya'nın da bir bölümüne hükmeden İngiltere kralları bu git-gellerini Barfleur Limanından yapmışlar uzun süre.
Çocukluğumda serüvenlerini heyecanla okuduğum Arslan Yürekli Richard ya da malı mülkü olmadığı için 'Topraksız' lakabıyla anılan Jean, maiyetleri ve ordularıyla buradan karaya çıkıp fethetmişler Fransa'yı. XV. yüzyılda İngilizlerle Fransızlar arasında sürüp giden, bir türlü bitmediği için de 'Yüzyıl Savaşları' diye anılan çatışmaların da Barfleur'den başladığını söyleyebiliriz.
Bir zamanlar savaş gemilerinden başka hiçbir teknenin uğramadığı limanda bugün, birkaç yelkenlinin dışında yalnızca balıkçı motorları var. Okyanus çekildiğinde ortaya çıkan granit taşlarından yapılmış evleri, arduvaz çatıları, lokantaları ve surlarla çevrili kilisesiyle Barfleur çok güzel ama o ölçüde de turistik bir balıkçı köyü. Okyanusla öylesine içli dışlı bir konumdaki, kıyıda yürürken dalgalarla kucaklaşıyormuş duygusuna kapılıyorsunuz. Gökyüzünde, günün saatlerine göre beyaz, pembe, mavi bulutlar salınıyor.

Deniz çekildiğinde çamura saplanıyor tekneler. Yosunlu granit taşlarının arasında kabuklu deniz hayvanlarının dansı da tam o anda başlıyor. Uzun çizmeleriyle yengeç ya da midye toplayanların işgaline uğruyor deniz. Daha doğrusu denizden kalan, tortusu dibe çökmüş, göz alabildiğine uzayıp giden balçık yığını.
Bir Akdenizli olarak bu manzaraya alışamadığımı itiraf etmeliyim. Okyanusu ilk kez gördüğümde, sabaha karşı sular çekip gidince şaşırmış, denizin başına bir kaza geldiği endişesine kapılmıştım. Bu endişe, aradan bunca yıl geçmiş olmasına, Atlantik Okyanusu kıyısında neredeyse gitmediğim, görmediğim liman kalmamış olmasına karşın hala sürüyor. Lautreamont'un dediği gibi: 'Selam sana koca okyanus! Kendine eşitsin her zaman!' Yani okyanus, Brötanya'da olduğu gibi Normandiya kıyılarında da, git-geliyle etkiliyor insanı, burada sular da, insanlar, kuşlar, tüm canlı varlıklar gibi her daim hareket halinde.

Yine tarihe dönersek 'Beyaz Gemi' faciasından da söz etmek gerekir. İngiltere kralı Guillaume'un oğlunun tam üç yüz hizmetkarı ve korumasıyla can verdiği bu facia XII. yüzyılda Barfleur açıklarında yaşanmış. Sarhoş kaptanla ipten kazıktan kurtulma tayfaların yönetimindeki gemi, limandan ayrıldıktan az sonra fırtınaya tutularak kayalara çarpıp denizin dibini boylamış. Ve veliaht prens de dahil kurtulan olmamış, Rouen'lı bir kasabın dışında.

Barfleur tarihinin önemli olaylarını kent belediyesinin surlara yerleştirdiği afişlerden izlemek mümkün. Ben de öyle yaptım ama bu kısa özetlerle yetinmedim. Örneğin veliaht prensin can verdiği kazadan kurtulan kasabın hikayesini öğrenmek için Barfleur'le ilgili eski kaynaklara başvurdum. İyi ki de öyle yaptım çünkü bu sayede ünlü ressam Paul Signac'ın da (1863-1935) bir süre burada yaşadığını öğrendim.

Yeni izlenimcilik akımının başını çeken ve aynı zamanda deneyimli bir gemici olan sanatçı, nokta büyüklüğündeki fırça dokunuşlarından ibaret, doğa ve ışığı renk yansımalarıyla harmanlayan o kendine özgü üslûbuyla limanları, dalgaları ve tekneleri çok çizip boyamış, hatta İstanbul'a dek gelerek Haliç ve Boğaziçi'ni de resmetmiş ama Barfleur Limanı'nı, burada dört yıl kalmasına karşın bir kez olsun tuvaline yansıtmamış. Buna karşılık, az ötede, okyanusa meydan okur gibi göğe yükselen Gatteville Feneri'ni tüm heybetiyle tasvir eden tablosu önemli yapıtları arasında sayılıyor.