Bir avuç toprak…
Ünlü, ölümsüz Rus yazar Tolstoy'u, 'Savaş ve Barış'…
'Anna Karenina'…
'Diriliş'…
'İvan İlyiç'in Ölümü'…
'Kazaklar'…
'Hazin Bir Evliliğin Romanı'…
Karlı bir kış günü yola çıkan, yolda tipiye yakalanan efendi ile uşağın heyecan ve hüzün dolu hikayesi 'Efendi İle Uşağı' romanlarıyla tanıyoruz.
Oysa Tolstoy'un hikayeleri romanlarından çok daha çarpıcıdır…
Aslında öykü, romandan daha etkileyici…
Yazılması romandan daha zor…
Daha fazla hüner gerektiren bir türdür.
Büyük romanların…
'Yüzyıllık Yalnızlık'…
'Kolera Günlerinde Aşk'…
'Kırmızı Pazartesi'…
'Albaya Mektup Yok' romanlarının yazara Gabrıel Garcia Marquez,
' 'Çullukların Gecesi' hikayemi 'Yüzyıllık Yalnızlık' romanıma değişmem,' demiştir.
'Çullukların Gecesi'
Hakikaten çarpıcı…
Şaşırtıcı…
Büyüleyici…
İnsanın aklını başından alan bir hikaye.
İnsan böyle bir hikaye yazabilse hayatta…
Bunu başarabilse…
'İyi ki dünyaya gelmişim,' diyebilir işte o zaman.

***

Tolstoy'un da böyle çarpıcı…
İnsanlık dersi veren hikayeleri vardır.
Bunlardan biri de köylü Pahom'un hikayesidir. Pahom'un hazin bir sonla biten hikayesi…
Pahom, köyünde, sahip olduğu az miktardaki tarlayı ekip biçerek geçimini sağlamaktadır.
Zengin değildir ama geçimini de sağlamakta, günlük ihtiyaçlarını rahatlıkla alabilmektedir.
Ama Pahom'un içinde zengin bir toprak ağası olma hayali yatmaktadır.
Bir gün fırsat çıkar karşısına.
Uzak bir ülkede, cömert bir yöneticinin, isteyene istediği kadar toprak verdiğini öğrenir.
Hemen oraya gider. Anlatır cömert yöneticiye ne istediğini.
Yönetici,
'Doğru,' der. 'Gidebildiğin yere kadarki toprak senindir.'
Buna çok sevinir çiftçi Pahom.
'Ama bir şartla,' der ülkenin cömert yöneticisi. 'Topraklarının sınırını kendin belirleyeceksin. Bunun için sabah güneş doğarken yola çıkacaksın. Akşam güneş batmadan başladığın noktaya geri döneceksin.'
'Tamam,' der Pahom. 'Bundan kolay ne var.'

***

Güneş doğarken yola çıkar Pahom.
'Hızlı yürürüm ben,' diye de içten içe böbürlenir.
Biraz daha…
Biraz daha…
Şura da benim olsun…
Şura da benim olsun, derken…
Güneş ufukta yükselir kızararak.
Pahom, çaresiz geriye dönüp koşmaya başlar güneş batmak üzereyken.
Koşar koşar…
Başladığı noktaya vardığında nefesi kesilir, çatlayıp oracıkta ölür..
Cömert yönetici adamlarına:
'Bir mezar kazıp gömün. Bu mezar yeri Pahom'undur!' der.

***

Ağır gelen bir hafta sonu yaşadık.
Sevdiğimiz, iyi kalpli bir insanı kaybedince…
Keder içinde mezarlığa gittik.
Şehir mezarlığı olmuş bir şehir...
Mezar yerini sorunca,
'Hususi mi, umumi mi?' diye sordu görevliler.
Yani özel mi genel mi?
Hususide yatanlar, sağlıklarında mezarlığın en iyi yerini kapatmış olanlar!
Umumide yatanlarsa parasız garibanlar!

***

Ne garip!
Bir avuç toprak falan yetmiyor insana!
Burada bile hususide yatmak var umumide yatmak var!