Minyon, ufak tefek, tatlı bir genç kız... Yaramaz çocuklara benziyor. Muhtemel üniversite öğrencisi…
Porsuk Çayı'nın kenarındaki kafelerden birinin duvar dibine bir kilim sermiş. Üzerine bağdaş kurup oturmuş. Bir kartona,
'Bir liraya dert dinlenir' yazmış.
Ben oradan geçerken, sırada bekleyen yoktu ama müşterisi de vardı. Kendisi gibi genç bir kız karşısına oturmuş derdini anlatıyordu.
İçimde bir pırıltı, bir aydınlık duydum. Yüzümde bir gülümseme...
Ne güzel gençler.
Fikirleri hür, vicdanları hür...

***

Eve gelince Sultan'a anlattım.
Mutfakta yemek yapıyordu.
'Yine uyduruyorsun!' dedi. 'Hiç tanımadığı, yakınlık duymadığı birine kim derdini anlatır ki?'
'Ben anlatmak isterdim,' dedim.
'Saçmalama!' dedi. 'Sen bana anlat derdini!' diye imalı imalı güldü.

***

Hangi filmdeydi, hatırlamıyorum. Hangi filmde olduğu da önemli değil zaten.
Çok eskiden izlemiştim, tam olarak nasıldı? O da önemli değil.
Çünkü biz yazarlar, gerçekleri bile biraz uydurarak, biraz abartarak hayal dünyamızdaki gibi anlatırız…

***

Adam kaza yapıyor. Ormanlık bir yolda gece arabayla giderken bir şeye çarptığını fark ediyor.
Yolun karşısına geçen bir hayvana çarptığını düşünüyor. Karşıya geçen bir geyik sürüsünün geride kalan biraz aylak, biraz vurdumduymaz, biraz yaramaz bir üyesi... Yahut da bir yalnız kurt... Gece avına çıkmış bir tilki...
Adam arabadan iniyor. Gidip neye çarptığına bakıyor.
Yol kenarında yatan ne geyik, ne kurt, ne tilki...
Kendisi yaşlarında genç bir adam!
Sesleniyor, sarsıyor, nefesini dinliyor...
Yok!
Korkuya kapılıyor.
Öldüğüne göre...
Ve gece, zifiri karanlık olduğuna göre...
Burası ıssız bir orman yolu olduğuna göre...
Hemen arabasına binip yoluna devam ediyor.

***

Onu arayıp soran yok, kaza yerinde hiç iz bırakmadığından emin; ama yine de büyük bir dert oluyor içinde bu.
Evde, iş yerinde huzursuz… Vicdan azabı çekiyor.
Çarptığı adamı, ölmüş de olsa, orada bırakıp kaçması...
Bu yaptığı doğru mu?
Bu dertten nasıl kurtulacak kendi başına?
Eşine anlatsa mı?
Belki de bu dertten kurtulmasının başka bir yolu yok.
Ama eşinin kendisini beceriksizlikle, hız yapmakla, sorumsuzca davranmakla suçlayacağından emin.
Hatta sarhoş olduğunu, alkollü araç kullandığını ileri süreceğinden…
Ama içinde dayanılmaz bir istek...
Bunu birine anlatma isteği...

***

İş yerindeki bir kadına anlatıyor. Kadın ne söyleyeceğini şaşırıyor önce. Sonra,
'Bunu benimle paylaştığın, beni kendine bu kadar yakın gördüğün için teşekkür ederim,' diyor.
Adam da teşekkür ediyor.
'Bunu neden anlatıyorsun bana!' demediği için, kendisini dinlediği için.
Aralarında bir yakınlık başlıyor. Bir dostluk, bir güven.

***

'Bir liraya dert dinlenir!'
Yalnız, derdi dinleyen mi para ödemeli, derdini anlatan mı?
Mesele burada işte…
Ama yine de, para karşılığı da olsa güzel bir şey oturup konuşacağın, bir şeyleri paylaşacağın birinin olması.