Bu yazıyı kaleme almamın nedeni ; katıldığım bazı etkinliklerde bir çok kişinin şu veya bu nedenle sahip olduğu yanlış bilgilerden doğan endişelerini, üzüntülerini bir nebze olsun gidermek, yanlış veya eksik bilgilere dayanarak yapılan söylem veya ifade yanlışlığına düşülmesini önlemek içindir. Verilmesi gereken bilgiler ve açıklamalar için bir köşe yazısı elbette çok kısa ve olabildiğince öz kalacağından, daha sonraki yazılarımda gerekirse bazı diğer bilgilere de yer vermeyi umuyorum. Ülkemizde 12 bin bitki türünün var olduğu, bunların 4 bin kadarının sadece bize özgü (endemik), türler olduğu ayrıca Avrupa'nın tamamının sahip olduğundan daha fazla türe sahip olduğumuz bildirilmektedir. Türlerin alt türlere ve/veya farklı çeşitlere de sahip olduğu göz önüne alındığında, ülkemizde çok büyük sayılara ulaşan değişik çeşidin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu büyük bir biyolojik zenginliktir. Geniş bir bitki biyoçeşitliliğin var olması, yani kısaca bitki tür ve çeşitlerinin sayıca çok olması demek ; gıda, yem, ilaç, tekstil, kozmetik ve daha pek çok alan için gereken bitkisel ürünlerin ve değişen koşulların gerektirdiği ihtiyaçları giderecek, farklı talepleri karşılayacak, zorlayıcı koşulların üstesinden gelinmesini sağlayacak bitkilerin elde edilmesi için kullanılabilecek büyük bir genetik kaynak var demektir. Bitki Genetik Kaynakları, mevcut ve potansiyel değeri olan genleri içeren canlı ; tohum, polen, DNA, vejetatif materyallerdir ve sürdürülebilir bitki üretimi için stratejik bir kaynaktır. Bu kaynak kullanılarak yeni çeşitler, türler ve cinsler elde edilebilmekte veya mevcut olanlarda eksik görülen özellikler giderilebilmekte, ya da yeni özellikler eklenebilmektedir. Bu nedenle genetik kaynak özelliği gösteren bitki materyalleri toplanmakta, korunması ve devam ettirilmesi maksadıyla da en uygun koşullarda depolanmaktadır. Bu koşulları sağlayan kuruluşlara da 'Bitki Gen Bankası ' denmektedir. 1963 yılında FAO ve Tarım Bakanlığı arasında yapılan bir anlaşma ile İzmir/Menemen'de 'Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi' kurulmuştur. 1964 den itibaren Tahıl, Baklagil, Meyve, Sebze, Süs bitkisi ile ilgili gen kaynağı toplama ve muhafaza yapan ve dünyadaki ilk gen bankalarından biri olan merkezde 3300 tür, 60 binden fazla tohum örneği muhafaza edilmektedir. Bir diğer gen bankası Osman Tosun Gen Bankası adıyla, 1982 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesin de kurulmuş olup, 459 ekmeklik buğday, 2064 makarnalık buğday, 6106 arpa, 754 yulaf, 159 çavdar, 261 tritikale, 2215 nohut, 451 bakla, 290 mercimek tohum örneği bulunmaktadır. 2010 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü bünyesinde Türkiye Tohum Gen Bankası kurulmuştur. Dünyanın 3. büyük gen bankası olduğu bildirilen kuruluş 250 bin örnek kapasiteli olup, 310 türde 61 bin tohum örneğini muhafaza etmektedir. Bazı bitkilerin tohumları canlılık kaybı yaşadıklarından, depolanamaz, bazı bitkilerin tohumla üretilmesi istenmez bunlar vejetatif üretilir (ör. yumru, çelik, aşı kalemi, vb.). Bu gibi çeşitler arazide (koleksiyon bahçesinde) muhafaza edilir. Bunlardan meyve ve bağ genetik kaynakları materyalinin saklama bahçelerinde muhafaza edilmesi 1930 lu yıllarda başlatılmıştır. Ülkemiz orijinli meyve ve bağ genetik kaynakları 18 araştırma kuruluşunun arazi gen bankalarında muhafaza edilmektedir ( Türkiye arazi gen bankaları içinde Eskişehir Geçit Kuşağı Araştırma Enstitüsü de bulunmaktadır). 2015 yılı itibariyle bu kuruluşlarda 18490 örnek bulunmaktadır. Gen bankaları , genetik kaynak toplamak (elinde kıymetli tohum bulunanların bu tohumları bağışlamaları da talep edilmektedir), bunların karakterizasyonlarını yapmak (özelliklerini belirlemek), en uygun koşullarda muhafaza etmek, yeterince çoğaltmak , yenilemek ve ıslah çalışması veya araştırma- geliştirme yapmak isteyen bilim insanlarına bunları sağlamak görevlerini yapmaktadır. Ülkemiz, dünyayı kıskandıracak boyutta sahip olduğu biyoçeşitliliğin bilincindedir. Bu zenginliğini korumak, kullanmak ve geliştirmek için çalışılmaktadır. Ancak gerçekte sahip olduğumuz potansiyele ulaşmak için resmi, özel kuruluşların ve ilgi duyan, katkı yapmak için ciddi isteği olan kişilerin de desteklerine ihtiyaç vardır ve biyoçeşitliliğin dinamik yapısı gereği her zaman da olacaktır. Bitkiler tohumla ve tohum dışı bitki kısımlarıyla üretilir. Yeni bir bitki meydana getirebilen bitki kısımlarına tohumluk denir. Değişik çeşitlere ait tohumluklar yurt içinde değişik bölge veya yörelere götürülürken iç karantina uygulanır. İç Karantina ; yurda girmiş fakat henüz tümüyle yayılmamış tehlikeli böcekler ve hastalıklar ile bunların konukçularının temiz bölgelere bulaşmaması, yayılmaması, yerleşmemesi için alınan yok edici, sınırlayıcı, uzaklaştırıcı faaliyetleri içine alan uygulamalardır. İlki 1936 da çıkarılan Bitki Koruma Kanunu ile başlamıştır. 2007 de yayınlanan bir tebliğle İç Karantinaya tabi hastalık ve zararlılar listesinde yer alan etmenlerin (bakteri, mantar, nematod, zararlılar) tohum, fide, yumru,arpacık, çelik vb. üreme organları yoluyla bulaştırabileceği ürünler : Karpuz, asma, domates,patates,patlıcan, biber,soğan, hububat, kızılcık, ayçiçeği, fındık, armut, elma, gül, çilek, ahududu, şekerpancarı, ceviz, turunçgil, erik, şeftali, kayısı, sardunya, kereviz, kavun, marul, yerfıstığı, tütün, karanfil, gül, gerbera, çeltik, Trabzon hurması, zeytin, çeşitli süs bitkileri olarak belirtilmiştir. Ancak ülkemizde iç karantina tedbirlerinin yetersiz kaldığı görüşleri de vardır. Bu durumda tohumluk değişimi yapan kişilerin ve bu yönde etkinlikler düzenleyen çeşitli kuruluşların dikkatli olmasının bulundukları yöreler ve ülke geneli bakımından büyük önemi bulunmaktadır.