Yıllar önce Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu gibi aydınlar gördüler ve canları pahasına yazdılar. Herkes biliyordu, 'altın nesil'in devlette tahkim edildiğini.
Fethullah Gülen 19 Haziran 1999'da televizyonlara düşen kasetinde zamanlamanın kodlarını vermişti:
'Anayasal müesseselerdeki kuvveti kendinize çekmeden her adım erken. Kıvama ereceğiniz ana kadar, dünyayı sırtınıza alıp taşıyacak güce ulaşıncaya kadar, o kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elinizde oluncaya kadar, Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar, her adım erken sayılır.'
Fethullah Gülen'e 2000'de dava açıldı, 10 yıla mahkûm edildi. ABD'ye elini kolunu sallayarak kaçtı. Sonra af kapsamında cezası 5 yıla indirildi. AKP tarafından terörün yasal tanımı değiştirilerek beraat etmesi sağlandı.
FETÖ'nün altın nesli; birilerinin iktidar hırsından sağladıkları destekle, Ergenekon-Balyoz gibi kumpaslarla, sorusu çalınmış sınavlarla, referandumla esir edilmiş hukuk(suzluk)la, ayak oyunlarıyla önlerini aça aça, düşündükleri darbenin yollarına taş döşeye döşeye, sinsice devlete yerleşti.
***
Aslında 'sızıntı' çok belliydi.
Fidan'ın derdest edilmesi, dershane çatışması, 17-25 Aralık operasyonları olmasa iktidar/AKP tarafından yine görmezden gelinecek, fark edilmeyeceklerdi. (!)
Allah şaşırtacak ya...!
Ülkenin bekası söz konusu olunca milletin omuz omuza vereceğini, birlikte hareket edeceğini düşünemeden, yanlış 'zaman'da -Gülen'in dediği gibi- erken adım attılar.
15 Temmuz'da kaybedecekleri bir darbeye kalkıştılar.
Kendilerini 'samanyolu'ndaki yıldızlar kadar çok sanıyorlardı.
***
Allah esirgesin, ya başarılı olsalardı!
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, bazı AKP'lileri derdest etselerdi, bazılarını korkutarak biat etmeye zorlasalardı;
Muhalif siyasileri zindana gönderseler, çamur atarak muhalif partileri yok etselerdi;
Cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik ve demokrat kurumların üzerine gitselerdi;
Kumpaslarda yarım kalan ayıklamalara devam etseler; demokrat akademisyen, hukukçu, asker, polis, öğretmen, sağlıkçı, yazarları vb. işlerinden etseler, tutuklasalardı;
Gazeteleri, televizyonları kendi propaganda bültenleri haline getirseler, uymayanları kapatsalar, gazetecileri içeri atsalardı;
Ülkede otoriter bir rejim kursalar, mesela başkanlık rejimini getirselerdi;
Sıkıyönetim/OHAL ilan ederek yaptıklarının hukuki açıdan sorgulanmasını önleselerdi;
Ne yapardık biz?
***
'Bunlar şimdi de oluyor' mu dediniz?
Darbe önlendi ya kardeşim!
Yoksa…? (!!!)
***
Köyün yaşlı semercisi ölür. Eşekler köy meydanında toplanıp sevinçle tepinmeye, oynamaya başlar. Yaşlı bir eşek, eğlenenlere katılmadan duvar dibinde sessizce düşünmektedir. Bunu görenler seslenir:
'Haberin yok herhalde, semerci öldü.'
'Ne olmuş öldüyse?'
'Artık özgür olacağız.'
'Nasıl bir özgürlükmüş bu?'
'Semerci olmayınca semer yapılmayacak, bize kimse semer vurmayacak, sırtımız yara bere olmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi koşacağız.'
'Şaşarım aklınıza. Bugün sevinçle tepineceğinize, üzülmelisiniz. Yarın başka bir semerci gelir, ölçünüzü bilmeden yapacağı semerlerle sırtınız yaradan kurtulmaz.
İyisi mi semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza semer yapan bulunur.'
***
Nereden isterseniz oradan bakın!
Kıssadan hisse…