Sürekli yeni bir şey oluyor dünyada.
Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da, Ortadoğu'da, Uzakdoğu'da...
Sürekli bir felaket...
Salgın hastalıklar…
Domuz gribi…
Kuş gribi…
Çin virüsü…
Sağlık Bakanı'nın, bizde virüs vakası yok, bizdekiler bildiğin grip diye yemin billah etmesi…
Arkasından, Coronavirüs vakası görüldü diye toplumu galeyana getirenler hakkında soruşturma açılacağı haberleri…
Televizyonlarda, Çin'de virüsten ölenlerin sayısının bini aştığı haberleri üzerine başlayan garip tartışmalar…
'Domuz gribinden ölenlerin sayısı mı fazla Coronavirüsten ölenlerin sayısı mı? Coronavirüsten ölenlerin sayısı henüz daha domuz gribinden ölenlerin yarısı kadar bile olmadı. Paniğe lüzum yok o zaman. Sokaklarda maskeyle gezenler provokatör…'
Falan…
Falan…
Falan!
Sonra depremler!…
Gerekli tedbirlerin zamanında alınıp alınmadığı tartışmaları…
Yardım kampanyaları…
'Nereye gitti bizim yardımlar?'
'Deprem vergileri nereye harcandı?'
'Provokatörler!'
'Depremin önüne geçmek mümkün mü? Değil! E o zaman?'
'Vatan hainleri!'
'Dış güçlerin işi bütün bunlar!'
'Çin virüsünü çıkaran da dış güçler, depremleri tetikleyen de!'
'Doları yükselten de bunlar!'
'Ekonomimize saldırıyorlar!'
'Dünya bizi kıskanıyor!'
'Müjde! Vatandaşın cebi rahatlayacak. Ekonomimiz yükselişe geçti!'
Depremler!…
Yıkılan binalar…
Ve sonra her şeyin unutulması…
Ülkelerin savaşın eşiğine gelip gitmesi.
Tehditler…
Ölenler…
Öldürülenler…
Şehitler…
Sayıların tutulması…
'Bizden beş, onlardan…'
'Şehitlerimizin kanı yerde bırakmadı!'
'Misliyle karşılık verildi!…'
Ve bir yandan da çevremizde, kendi dar dünyamızda yaşananlar; katlanması, dayanılması zor şeyler!
***
İnsanın canı sıkılıyor böyle zamanlarda; yazı yazmak falan gelmiyor içinden.
İyi yazılmış bir hikaye okumak…
Bir roman okumak…
Belki güzel bir film izlemek…
Senaryosu iyi kurgulanmış, oyuncuları iyi oynamış bir film.
Alıp başını gitmek ya da…
Hayal dünyasında, uzaklarda farklı bir yaşam...
Farklı bir dünya…
Yahut…
Bağırmak!
Dağlara doğru.Karlı dağlara doğru bağırmak…
Çığlık atmak.
'Neden böyle? Neden her şey böyle,' diye sormak kendine.
Kanatlanıp uçmak belki…
Sonsuzluğa doğru kanat çırparak uçmak.
Tolstoy geliyor aklıma.
Seksen iki yaşında her şeyi geride bırakıp uzak, bilinmedik, yeni bir dünya aramaya çıkan Tolstoy.
Zavallı yaşlı adam; tren istasyonuna kadar kaçabilmişti, artık katlanamadığı bu dünyadan.