Yerel seçimler sonrası, bazıları için 'Mart'ın sonu bahar oldu..!', bazılarının başına ise 'beklenmedik Mart karı yağdı..!'.
Belediyeleri kaybedenlerin, kazananlara görevi devretmeleri konusundaki isteksizlikleri ve direnişleri(!), yurttaşların akıllarına demokratik bir siyasi mücadelenin ötesinde belediyelerde 'bilemediğimiz neler oluyor..?' sorusunu getiriyor.
Belediyelerin, haksız suçlamalar ve iddialar ile yıpratılmalarından kurtulmalarının yolu çok basit. Harcamalar konusunda şeffaf olunması, ihaleler, inşaatlar, bazı vakıflara, derneklere, 'seçilmiş' spor kulüplerine bağış adı altında yapılan aktarmalar ile ilgili çok ağır iddiaları ortadan kaldıracaktır.
Belediyelerin web sitelerinde, gelir ve giderlerin kuruşu kuruşuna 'güncel' olarak yayınlanması, yerel yönetim harcamalarına duyulan güvensizliği yok edeceği gibi siyaseten 'devir-teslim(!)' işlerini de kolaylaştıracaktır.

'KISSADAN HİSSE...'
'Bir zamanlar Çin İmparatorluğu'nda yaşayan fakir bir adam, o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki kendini tutamayıp bir armut çaldı. Adamı yakaladılar ve cezalandırılmak üzere imparatorun karşısına çıkardılar.
Hırsız, imparatoru görünce ona şöyle dedi:
- Efendim, çok açtım dayanamadım çaldım. Beni affetmeniz için yalvarıyorum size. Beni affederseniz, size paha biçilmez bir hediyem olacak. İmparator dudak büktü:
-Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatarak
-Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içerisinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz.
İmparator bir kahkaha atarak
- Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.
Yoksul adam:
-Haşmetlim bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım. Bu sihirli tohumu ancak ömründe hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler ve tarif edilmez acılarla öldürür. Bu yüzden, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.
İmparator irkildi, suratını astı ve bir süre düşündü. Sonra da hırçın bir sesle: -Ben imparatorum, bahçıvan değil, o tohumu Baş Vezir'e ver; tohumu eksin de altın meyveleri görelim.
Yoksul adam tohumu Baş Vezir'e uzatınca Baş Vezir telaş içerisinde İmparator'a dönüp itiraz etti:
-Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker ziyan ederim, bence bu tohumu Hazinedar eksin.
Hazinedar hemen bir bahane buldu ve bu görevi bir başkasına devretti. Orada bulunan herkes sudan nedenler ileri sürerek tohumu ekme görevinden kaçındılar.
İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü, başı önünde duran Baş Vezir'e, Hazinedar'a ve bütün görevlilere dik dik baktı ve;
-Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim,' dedi; cebinden bir altın çıkararak yoksul adama attı. Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi. Sonra da gülerek
-Bas git buradan be adam, bu ders bu günlük hepimize yeter,' dedi...
Şimdi 'arı kovanına bir çomak sokalım..!' ve aynı fıkrayı günümüze uyarlayarak soralım ...
Yıllarca ülkeleri yöneten ve yönetmeye talip olanlara dikmeleri için meyvesi altın olan birer armut ağacı çekirdeği versek; kaç tanesinin diktiği ağaç meyve verir acaba...?
Yoksa şansımızı fazla zorlamayalım mı?