Ünlü Rus yazar Çehov'un hikayelerini yeniden okudum.
Çehov
Modern hikayenin, durum hikayesinin kurucusu…
Bizde de Sait Faik, Memduh Şevket Esendal…
***
Talihsiz bir insan Çehov.
Doktor ama…
Ama çok önemsemez doktorluğu yazma tutkusu yanında.
'Doktorluk karım, öykü metresim,' der.
E bizim için de öyle.
Nikahlı karımız karımız; aklımızı başımızdan alan, çıldırtıcı bir afet-i devran olan yazı ise uğruna kendimizi, bu alemi ateşe vereceğimiz metresimiz!
Ne diyelim. Tanrı bağışlasın bizi bunun için!
***
Ama yine de, çok başarılı olmasa da doktorlukta, bir doktorun kırk dört yaşında veremden ölmesi…
Bakalım bizim ölümümüz nasıl olacak.
Ya da sizin…
Ya da bir yakınınızın…
İnsan merak ediyor bazen bunu.
Mezarlığa gittiğim zamanlar saatlerce mezar taşlarıyla meşgul olmam, yüz yıl önce ölmüş insanların doğum, ölüm tarihlerini okuyup kaç yaşında öldüklerini merak etmem bundandır.
Ne olacak öğrenince? Hiç! Delilik işte!
Ve merak ediyor insan, yaşamaya kıyamadığı hayatının ne zaman, nasıl, ne şekilde, nerede son bulacağını.
Yaşamaya kıyamadığı…
Şöyle diyordu:
'Çok iyi bir insan olmuştu sonradan. Bütün kötü alışkanlıklarını bırakmıştı; tutkuyla içtiği şarabı bile ağzına koymaz olmuştu. İyi bir insan olarak da yaşamaya devam edecekti, genç yaşında intihar etmeseydi. Ne yazık ki iyi bir insan olduktan kısa bir süre sonra intihar etti.'
Hakikaten merak ediyor insan hayatının nasıl son bulacağını.
Kim bilir belki de hastane köşelerinde kimsesiz bir halde…
Yirmili yaşlarındaki, dudakları kırmızı rujlu genç bir hemşirenin, önünde sere serpe uzanan hayatını sınırsız, sonsuz zannetmesinden kaynaklanan küstahlığına, yaşlılığımızı hor görmesine maruz kalarak son bulacak yaşamımız belki de.
Yoğun bakımda yatan babama ait, içinden bir iki şişesini içebildiği bir koli suyu, kağıt havluyu, ıslak mendili, peçeteyi ve diğer bir takım ıvır zıvırı – ne büyük bir var oluş bu dünya için bu ıvır zıvırlar - elime tutuşturan yoğun bakım hemşiresinin,
'Babanız morgda. Evraklarını hazırlayıp oradan alabilirsiniz!' sözleri…
İnsanı gece uykudan uyandırıp kan ter içinde,
'Bura nere, ben neredeyim!' dedirtecek kadar korkunç bir söz.
E ne desin! Hayatın baharında. Hoppa!
Ve hayat ona güzel!
Ölmek üzere olan, sürekli inleyip duran şu yaşlı insanları, nöbete gelen arkadaşına devredip hayatın kalbine inecek.
***
Bilim insanları, insanın dünyada var oluşunu yüz binlerce yıl önceye endeksliyor.
Bizse elimizdeki ortalama yetmiş beş yılı, o da şansımız yaver giderse, bir şey zannediyoruz.
Çehov kırk dört yaşında ölmüş. Çehov'un bizdeki takipçisi Sait Faik otuz altısında.
Hayatımız sınırsız, sonsuz; hiç bitmeyecek, biz hep yaşayacağız, hep var olacağız zannediyoruz.
Ve bu nedenle de…
Çalma çırpma…
Vurma kırma…
Katliam yapma…
Terör estirme…
Haksızlık yapma…
Hak yeme…
Adam kayırma…
Çıkarını kollama…
Güçlü olandan yana olup zayıfı ezme…
Çıkarına göre taraf olma…
İkiyüzlülük…
Kaypaklık…
Adi yalancılık…
Yani?
Yani ortalama yetmiş beş yılın sonunda çekip gideceğimiz bu dünyaya değmeyecek her türlü numarayı çeviriyoruz.