Bu gün 23 Nisan, çocukların bayramı.
Çocukların neşe ile gülüp oynayacakları, hünerlerini sergileyecekleri gün. Anlamı o kadar büyük ki, Nazım Hikmet bile zorlanır kutlarken:
Senin bayramına layık / Sözleri nerden bulmalı? / çiçekteki vişne dalı / gibi sende dirlik, sağlık.// Bense bu birkaç satırlık / şiirimi veriyorum. / Hep gülsün bu evde, yavrum, / senden vuran ak aydınlık.

***

Sosyo-ekonomik coğrafyanın her sathında 40 yılı aşkın görev yapan, her sosyal katmandan çocukla haşır neşir olan bizler, şartlar ne olursa olsun, 'her çocuk, çocuktur' inancına tutkulu insanlarız.
Bilgisayardaki, tabletteki sanal dünyadan çıkamayan da çocuktur, parktaki salıncakla göklere çıktığını sanan da.
Sokaktaki de çocuktur, perde arkasından bakan da…
Pamuklara sararak büyüttüklerimiz de; simit satan da, mendil satan da… Rıfat Ilgaz'ın tembel haylazları da:
Yoklama defterinden öğrenmedim sizi / Benim haylaz çocuklarım / Sınıfın en devamsızını / Bir sinema dönüşü tanıdım / Koltuğunda satılmamış gazeteler / Dumanlı bir salonda kendime göre karşılarken akşamı / Nane şekeri uzattı en tembeliniz.

***

Her çocuk bir gül goncası gibidir. Seversen, ilgi gösterirsen büyür, donanır, göze hoş görünen bir renk alır. İlgilenmezsen solar kurur. Ahmet Efe'nin dediğince;
Çocuklar güle benzer.
Gözleri yıldızlara, / Dilleri bala benzer. / Erenler anlattı ki / Çocuklar güle benzer.// Can gelirdi cihana, / Anlaşılsaydı mana./ Büyükler bahçıvana, / Çocuklar güle benzer.
Şiir, edebiyatın en yalını, en anlamlısıdır. Fazla ya da eksik tek sözcüğü kaldıramaz. Çocuk da insanca olmayan hiçbir şeyi; riyayı, ihaneti, kötülüğü, hileyi, yalanı kaldıramaz.
Çocuklar şiire benzer.
Şiirin ta kendisidir, esin kaynağıdır çocuk. Kaldırımda yürüyen çocuğun sekmesinden, parkta koşanın sesinden mutluluk yayılır topluma. Hele o kıkırdamaları yok mu, çocuksu kıkırdamaları…
Çocuk dünyasından gelen su gibi berrak gülüşlere, tebessümle kıvrılmayacak bir dudak var mıdır acaba?

***

Oyun da hakkıdır, yaramazlık da; Nazım'ın çocukları gibi:
Hakkındır yaramazlık / Dik duvarlara tırman / yüksek ağaçlara çık. / Usta bir kaptan gibi kullansın elin / yerde yıldırım gibi giden bisikletini.
Oyunlarını birbirine teyelleyerek; saflığın, temizliğin, özgürlüğün, eşitliğin nirvanasını sunarlar bize çocuklar.
Senaryosu hayattan alınmış oyunlarında, ilmik ilmik örerek kattıkları şiirsellikle, pespembe bir dünyaya taşırlar günü. Cahit Sıtkı Tarancı'nın çocukları dünyayı bilmezler; ama umutlarıyla, hayalleriyle koca bir evren yaratırlar kendilerine:
Öyle dalmışım ki bu akşamüstü, / Komşu arsadır gözümde gökyüzü. / Ben dünyadan bihaber bir çocuğum; / Kayıp zıpzıplarımı arıyorum. / Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar / Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar.

***

Yıllarını çocuk dünyasında geçirmiş biri olarak; bir çocuğun güvenle elime yapıştığı, burnunu silmeme izin verdiği, birlikte koştuğumuz, dört duvar arasında dünyayı keşfetmeye çıktığımız o günleri özlüyorum.
Kim, -Ceyhun Atıf Kansu gibi- çocukların dünyasına girmek istemez ki:
Çocuklar beni de alın içerinize, / Ben de güzel oyunlar oynamayı bilirim, / Çocuklar imreniyorum şimdi size, / Yıllar oluyor ki kırıldı çemberim.

***

Bu gün 23 Nisan.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.
'Halkın kendi kendini yönetme hakkı'nı, 98 yıldır temsilcileri aracılığıyla kullandığı 'meclis'in devre dışı kaldığı; üstüne titrediğimiz 'ulusal egemenliğin tek adama teslim edildiği' günleri yaşıyoruz.
Kala kala 'Çocuk Bayramı' kaldı elimizde.
Bayramınız kutlu olsun!