Amerika'da bir kadın, kocasını ameliyat eden hastane hakkında tazminat davası açar! Dava dilekçesinde şunları yazar; 'Kocam hastanede ameliyat geçirdikten sonra benimle seks yapmıyor. Gayet düzenli olan seks hayatımız mahvoldu. Bu nedenle hastanenin tarafımıza 1 Milyon Dolar tazminat ödemeye mahkûm edilmesini istiyorum.' Yargıç, hastane yönetiminden konu ile ilgili olarak açıklamalı bir rapor ister. Hastane yönetiminden sadece bir cümlelik yanıt gelir; 'Kocanız, hastanemizde gözlerinden katarakt ameliyatı geçirmiş ve %95 olan görme kaybı, %5'e indirilerek, gözleri açılmış bir halde sağlıklı olarak taburcu edilmiştir!'


ÇOCUK İSTİSMARI

Milli Eğitim Bakanlığının, Karaman'da 'çocuk istismarı skandalıyla' hatırlanan Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve Birlik Vakfı ile yaygın eğitime yönelik bir protokol imzaladığı ortaya çıktı. Bu protokolle bu üç yapıya öğrencilere sosyal, kültürel, sportif, mesleki ve teknik kurslar düzenleme olanağı tanındı. Ülkemizde de Cumhuriyet ve Atatürk'e şaşı bakanların anlaşılan 15 Temmuz sonrasında bile hala gözleri hiç açılmamış. Ülkede 'dindar' nesil yaratacağız diye okulları cemaat benzeri yapıların arka bahçesi yapılmasının bedelini umarım ileride millet olarak bizler ödemeyiz. Yine birileri 'beni aldattılar' diye ağlarken, ülke yeni bir felakete sürüklenmez. Skandallarla hatırlanan Ensar Vakfı'nın düzenleyeceği kurslara hangi veli çocuklarını gönül rahatlığıyla gönderebilir. İngiltere, Almanya, Fransa'yı bırakın üçüncü dünya ülkelerinde bile Milli Eğitim Bakanları 'çocuk istismarı skandalıyla' anılan bir vakıfla böyle bir protokol imzalamaz. İmzalarsa oradaki bilinçli ve sağduyulu halk bunun hesabını sorar.



STOCHOLM SENDROMU

Millet olarak bizler bu kadar mı 'akıl tutulması' yaşıyoruz? Ülkede yaratılan 'Korku İmparatorluğu' yüzünden mi göz göre göre yapılan bu akıl dışı uygulamaya sessiz kalınıyor? Keşke ülkemizde son yıllarda 'Stockholm sendromu' yaşayanların gözlerini açabilsek. Laiklik olmadan demokrasinin olmayacağını kafalarını kazıyabilsek. Atatürk'ün yolundan sapıldığında ülkenin felakete sürükleneceğini onlara idrak ettirebilsek. Türkiye'nin ileri medeniyetler seviyesine 'dindar' değil, 'Atatürkçü' nesil yetiştirilmesiyle ulaşabileceğini anlatabilsek…

***

BİZİ KENDİ TOPRAĞIMIZIN
GERÇEK EFENDİSİ YAPTI

Yıl:1893. Yer: İzmir. Fotoğrafta Osmanlı Bankası çalışanları görülüyor. Kafalarında şapka olanlar muhtemelen İngiliz, ortadaki fesliler ise Rum ya da Ermeni... Bir zamanlar Osmanlı'nın tüm banka, su idaresi, demiryolları, ticareti kısacası her şeyi ama her şeyi bu imtiyazlı devşirmelerin elindeydi... Biz Türkler ise bu devşirmelere bedava bekçilik yapardık... Zenginlik, her türlü ayrıcalık onlarda, fakirlik bizdeydi... İyi bakın fotoğrafa, en sağ ve en soldaki çaycı kılığındaki bekçileri görüyor musunuz? İşte onlar biz Türkler idik... Bu fotoğraf Cumhuriyeti ve Atatürk'ü küçük gören Osmanlı sevicilerine kapak olmalı. Yaşasın Cumhuriyet yaşasın Atatürk, bizi kendi toprağımızın gerçek efendisi yaptığı için...



***

CUMARTESİ HİKAYESİ
KAVANOZ VE İKİ FİNCAN KAHVE


Bir gün bir felsefe profesörü, elinde bazı malzemelerle derse gelir. Ders başladığında; hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe kavanozunu alır.

TENİS TOPLARI
Sonrada kavanozu ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ardından öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar… Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söylerler. Bunun üzerine; profesör önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını, kavanoza döker. Çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurmaya başlar.

'EVET DOLDU'
Profesör yeniden kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler yine hep birlikte; 'evet doldu' derler. Profesör bu defa da, masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Profesör yine aynı soruyu sorar. Öğrenciler de yine koro halinde 'evet doldu' derler. Profesör bu kez ise masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır. Başlar kahveyi kavanozun içine dökmeye. Bu kez de kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur.



SİZİN HAYATINIZ
Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlar… Ardından profesör öğrencilerine nasihat etmeye başlar; 'Bu kavanoz sizin hayatınızdır.
Tenis topları; Hayatınızdaki önemli şeylerdir. Yani aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız gibi. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bunlar hayatınızı doldurmaya yeter. Çakıl taşları ise; Sizin için daha az önemli olan diğer şeylerdir. Yani işiniz, eviniz, arabanız gibi.

Kum ise; diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet kavanoza önce kum doldurursanız; Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz.

ÇOCUKLARINIZLA OYNAYIN
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi; ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz; Bu defa da önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Sevdiklerinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur…' Bu arada bir öğrenci merakla şu soruyu sorar; 'Hocam peki, o iki fincan kahve nedir?' Profesör gülerek cevaplar; 'Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun; Her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır…

***
FOTO ŞAKA:



CHP Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Jale Nur Süllü: Gaye Hanım, Harun Karacan MKYK'ya girdikten hemen sonra Genel Başkan Yardımcısı oldu. Sizin Genel Başkan Yardımcısı olma şansınız hiç yok mu?

CHP PM Üyesi Gaye Usluer: Nurcuğum 80 ilde bir, Eskişehir'de iki Genel Başkan var. Eskişehir'deki Genel Başkan varken, Genel Başkan Yardımcısı olsam ne olur?

***
ERKEK OLMANIN DAYANILMAZ KEYFİ
-Kolundaki, bacağındaki tüyleri mütemadiyen aldırmak zorunda değilsin.
-Bıyıkların utanç değil, çoğu zaman övünç kaynağıdır.
-Beş günlük tatil için ufak bir çanta yeter.
-Makyaj tazeleme sorunun olmadığı için zırt pırt tuvalete gitmezsin.
-Ayakkabılarının topuğu ve tırnağın asla kırılmaz, çorabın kaçmaz.
-Gereksiz eşyaların bulunduğu bir çantayı taşıma alışkanlığın yoktur.
-Ceketini alıp çıkarsın.
-Beşli paket halindeki donların fiyatı, tek bir sütyeninki kadardır.
-50 yaşına da gelsen kimse evde kaldığını iddia edemez.
-Sohbet ettiğin insanlar, bakışlarını göğüslerine doğru kaydırmaz.
-Karşı cinsle eşit olduğunu kanıtlamak için adanmış ömür süren hemcinslerin yoktur.
-Kahvehaneler, stadyumlar ve bilumum yerler sırf senin daha keyifli bir hayat sürmen için vardır.
-Yahu bırakın hepsini..
Siz hiç 'Erkek Hastalıkları Uzmanı' diye bir şey duydunuz mu?!...