'Çok gücenmiş, hatta hakarete uğramış bir insan gibi yatağa yattı.
Karısı, niçin böyle küskün olduğunu sorunca,
'Beni rahat bırak!' diye homurdandı.
İşin içyüzü şuydu:
Kendisi için hoşa gitmeyen, hakaret içeren sözler işittiği bir misafirlikten yeni dönmüştü.
Orada önce okumanın önemi üzerinde durulmuş, sonra da yavaş yavaş memurların eğitim durumlarına geçilmiş, bu arada eğitim düzeyinin pek düşük oranda bulunduğu hususunda; esef, sitem, alay duyguları belirtilmişti.
Oradaki gençlerden birisi,
'Örneğin sizi ele alalım, Yefim Fomiç,' demişti. 'Sizin oldukça önemli bir yeriniz var… Eğitim düzeyinizi sorabilir miyim?'
'Okumuş bir adam değilim, hem bizde okumuş olmak gerekmez ki. Yanlışsız yazdın mı oldubitti…'
'İyi ama yanlışsız yazı yazmayı nerede öğrendiniz?'
'Alıştım efendim… Kırk yıldır çalışıyorum, elbette insanın eli alışıyor… Önceleri güçlük çekiyordum, yanlış da yaptığım oluyordu, sonraları alıştım… Eh, şimdi oldukça hatasız yazıyorum…'
'Peki, ya noktalama işaretleri?'
'Eh, noktalama işaretleri de şöyle böyle… Yerli yerine koyuyorum.'
***
Çehov'un 'Ünlem İşareti' hikayesi…
Yefim Fomiç, kırk yıllık memur.
Bulunduğu kurumda önemli de bir yeri var.
Ne var ki…
'Okumuş bir adam' değil!
***
İğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batıracak olursak…
Bir araştırma yapılsa, gazetelerde her gün köşe yazısı yazanların eğitim düzeyi nedir?
Hangi alanda eğitim almışlar?
Yahut da yazı konusundaki bilgileri, tecrübeleri, hangi aşamalardan geçtikleri araştırılacak olsa?...
***
Bu bir yana… Daha fazla kurcalamayalım bunu; çünkü bizde 'her iş yaparım' anlayışı önemli bir yer tutar.
Alaylı olmak da mektepli olmaktan daha fazla itibar görür.
Konservatuvarın kapısından bile geçmemiş 'süper star' sanatçımız çoktur mesela.
***
Peki, her gün yazı yazan birinin hiç değilse yazım kurallarını bilmesi…
Ekle bağlacı ayırt etmesi; ekleri kendinden önceki kelimeye bitişik, bağlaçları kendinden önceki kelimeden ayrı yazması gerektiğini; bağlaçlardan sonra virgül konulmayacağını; ikilemelerin ayrı yazılacağını, pekiştirme sözcüklerinin bitişik yazılacağını bilmesi gerekmez mi?
Bakıyorsun bazı bağlaçları kendinden önceki sözcüğe bitişik, bazı bağlaçları da kendinden önceki sözcükten ayrı yazmış.
Anlaşılan o an aklına nasıl estiyse yahut da klavyede parmağı nereye gittiyse…
***
Noktalama işaretlerini 'yerli yerine' koyması…
Sadece yerli yerine koyması değil; cümlede neden nokta, neden noktalı virgül, neden iki nokta, neden ünlem işareti, neden üç nokta, neden soru işareti kullandığını bilmesi…
Kelimeleri doğru yazması gerekmez mi?
***
Bu rahatsızlığımı Üstat Önder Baloğlu'na anlatmıştım.
'Ben tereddüt ettiğimde bir bileni arayıp sorarım,' dedi.
Hakikaten beni de aradı bir gün.
Üstadın gözünde 'bir bilen' olmak onur vericiydi.
Ama sorduğu…
Simitçideydim aradığında.
'Adem,' dedi. 'Yazı yazıyorum da, yahu senin soyadın 'ö' ile mi yazılıyordu?'
Neyi sorduğunu anlamıştım.
'Yok üstat,' dedim. 'Eryörük değil, Eryürük. Ü ile yazılıyor yani.'
Simitçiden çıkarken,
'Boş ver,' dedim. 'Bir bilen olmak iyi bir şey değildir zaten. Üstadın yazısında adımın geçecek olması da güzel. Hem de doğru yazılmış olarak!'