Şu bizim yazı işi hayli akıl karıştırıcıdır.
Gün gelir neyi nasıl yazacağını şaşırırsın.
Köşe yazısının…
Yani gazete yazısının günübirlik yazılar olduğu…
Bir günlük ömrü olduğu aşikar.
***
Hal böyle olunca…
İleriye kalacak, zamana meydan okuyacak, yüz yıl sonra değilse de beş on yıl sonra da okunacak yazılar yazayım, desen, insanlardan uzaklaşırsın.
Divan şairlerinin akıbetine uğrarsın.
Divan şairleri kendi hayal dünyalarından; ağır, sanatlı bir dille kadından, şaraptan, yaşamın zevklerinden, padişahın kudretinden, sarayın ihtişamından başka bir şey yazmamışlar.
Allah var, sözü iyi söylemişler, gerçekten de sanatın hakkını vermişler.
Ama yazdıklarında halktan, halkın sıkıntılarından uzak durmuşlar; saray ve çevresinin zevk-i sefasını göklere çıkarmışlar.
Şiirlerine konu ettikleri kadın dahi ete kemiğe bürünmüş, insanların içinde yaşayan kadın değil.
Kafalarının içindeki, insanüstü, idealize edilmiş kadın.
Lale Devri şairi Nedim,
'Yok bu şehr içre vasfettiğin dilber Nedim
Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana,' diyecek kadar işi ileri götürmüş.
***
İnsanların sıkıntılarını dile getirmek, insanların duygularına tercüman olmak işlerine gelmemiş divan şairlerinin!
Bunun yerine padişaha bir methiye yazıp bir kese altın almışlar; makam, mevki sahibi olmuşlar.
Ama sarayın da, sarayın gösteriş ve şaşasının da Lale Devri'nin de gelip geçici olduğunu, asıl kalıcı olanın, asıl varlık gösterecek olanın sefalet içindeki halk olduğunu hiç düşünmemişler.
Ve böylece, o muhteşem sanat yeteneklerini saray yolunda heba etmişler.
***
Diğer taraftan…
Güncel konuları; insanların sorunlarını, sıkıntılarını yazacak olursan…
Halk, insanlar seni kucaklar.
Ancak hepsi değil.
Siyasilerin oy kaygısıyla taraf oluşturma çabası içinde insanları saflara ayırması yüzünden halkın yarısı sana kucak açarken diğer yarısı da senden nefret eder.
Hakaret, küfür…
Denk getirirlerse darp…
***
Ve bütün bunlar, seven de nefret eden de yazdığın sürece var olur.
Yazmadığın an işin biter.
O gün unutulursun.
Ne kadar ünlü olursan ol.
Ne kadar sevenin olursa olsun.
Ne kadar çok okurun olursa olsun.
Günümüzün ifadesiyle, kaç bin takipçin olursa olsun.
Bir tek kişi dahi kalmaz seni hatırlayan.
Yazıların gibi günübirlik olursun.
Kadrin, kıymetin musalla taşında dahi bilinmez.
***
Hangi dergide, yayında görmüştüm; çizeri kimdi…
Karikatür şöyleydi:
Cenazenin başında imamla birlikte üç kişi bekliyordu.
Cenaze defnedilecekti ama…
Hadi imam da el verse, tabutun bir ucundan da o tutsa…
Dördüncü yoktu ortada.
Cenazeye gelenlerden biri,
'Sosyal medyada binlerce arkadaşı, takipçisi vardı. Çoğu da ortak arkadaşımızdı. Ben sayfamda cenaze törenini duyurdum ama neden gelmedi kimse!' diyor.
***
Bana gelince…
Biliyorum ki dördüncüyü bulmak neredeyse imkansız olacak.
Ne yazıp ne yazmadığımla ilgisi yok; bu benim doğuştan gelen, gün geçtikçe perçinleşen kaderim!