İlimizin en köklü ve en başarılı eğitim kurumlarından olan Eskişehir Anadolu Lisesi (EAL)1955 yılında kuruldu. 63 yıllık okulda Türkiye için sayısız değerler yetişti. Şu anda ilimizin altı milletvekilinden dördü Eski adı 'Maarif Koleji' olan okuldan mezun oldu. AK Parti Milletvekilleri Nabi Avcı, Emine Nur Günay ile CHP Milletvekilleri Utku Çakırözer ve Cemal Okan Yüksel EAL mezunu. Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç ve iki dönem AK Parti Eskişehir Milletvekilliği yapan Hasan Murat Mercan'da EAL mezunu. Genel Merkezde yönetici konumunda bulunan İki milletvekili de (Harun Karacan, Gaye Usluer) Süleyman Çakır Lisesi mezunu. İlimizin altı milletvekilinin de liseyi Eskişehir'de okumuş olması bir hayli sevindirici. Hepsi de Eskişehir'in sokaklarını, insanlarını, değerlerini iyi biliyor. Ülkemizde 'Önce Mülkiye Sonra Türkiye' sloganı var. Bende Eskişehir Maarif Koleji'nin yetiştirdiği çok sayıda değerler nedeniyle; 'Önce EAL Sonra Türkiye' diyorum.


*******

NOSTALJİ

Büyük Mizah Ustası Nesin Eskişehir'de

Yıl 1993. 25 yıl önce Türk mizah yazarı Aziz Nesin Eskişehir'e geldi.

GAZETE ÇIKARMAK
İSTİYORDU

Tarihi Fotoğrafta Aziz Nesin, Dönemin Eskişehir Belediye Başkanı merhum Selami Vardar, Belediye Başkan Yardımcısı Abdülkadir Adar, CHP eski milletvekili Murat Kahyaoğlu ve bugünün Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Şube Başkanı Azmi Kerman ile birlikte görülüyor. Azmi Kerman, Nesin'in o yıllarda bir gazete çıkarmak istediğini belirterek, 'Kendisiyle sık sık buluşup, bu konuda değerlendirme yapıyorduk. Ancak gazete çıkarma isteğini gerçekleştiremeden aramızdan ayrıldı' dedi.

1995'DE YAŞAMINI YİTİRDİ
2 Temmuz 1993'de Sivas Katliamında canını zor kurtaran Aziz Nesin, 2 yıl sonra 6 Temmuz 1995'de söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı'da 80 yaşında vefat etti. Büyük mizah ustası hayata veda ederken insanlığa öykü, fıkra, roman, Anı, Gezi notları, Oyun ve Şiir kitaplarını bıraktı.

'KENDİME
GELEYİM İSTEDİM'

Aziz Nesin neden Nesin soyadı aldığını yıllar önce şöyle anlatmıştı; '1934 yılında Soyadı Kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri 'eli açık', dünyanın en korkakları 'yürekli', dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine 'Çevikel' soyadının almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime 'nesin' soyadını aldım. Herkes 'nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.'

******

CUMARTESİ HİKAYESİ

İŞTE TÜRK SUBAYI...


İstanbul Hükümetinin Harbiye Nazırı Ziya Paşa her zamanki
yumuşaklığı ile;
- 'Beyler..' dedi,
- '.. İngilizlere kafa tutamayız. Adamların hiç şakası yok. Daha geçen gün, bir bahane icat ederek İzmit'i tekrar işgal ediverdiler.'
Sarı Atlas döşeli büyük oda, nezaretin ileri gelen subaylarıile doluydu. Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı olan birkaç gerici subay dışında hepsi, Anadolu'ya geçmeye çoktan hazır, Ankara'nın İstanbul'da kalmalarını gerekli gördüğü namuslu askerlerdi. Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü:
- 'Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim.'
- 'İçeri al.'
Nazır subaylara bilgi verdi:
- 'Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili.'
Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini
izleyen subayların arasında hızla ilerleyerek nazırın masası önünde
durdu, selam verdi:
- 'Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.'
Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki yazıya bakarak yumuşak sesle,
'Oğlum..' dedi, '.. dün akşam Beyoğlu'nda, İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller'i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?'
- 'Evet efendim, doğru.'
Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:
- 'Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?'
- 'Hayır efendim, gördüm.'
Nazırın canı sıkıldı:
- 'Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti.'
- 'Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?'
Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı:
- 'Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım.' Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı:
- 'Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.'
Nazır bıkkınlıkla, 'söyle bakalım' dedi.
'Balkan savaşında teğmendim. Çanakkale'de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem.'
Harbiye Nazırı bozuldu:
- 'Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum.'
Yüzbaşı sükûnetle, 'Anladım efendim' dedi, apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı:
- 'Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!'
Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların,
İstanbul'u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı.
Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü.Gözleri dolarak, yüzbaşıya selam durdular...

*****

FOTO ŞAKA


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Harun Karacan: Nabi Bey, Genel Başkan Yardımcılığına devam edeyim mi? Yoksa Bilim Sanayi Teknoloji Bakanı mı olayım?
AK Parti Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı: Ben seni Eskişehir'in Muhtarı olarak lanse ettim. Sen Türkiye'nin Muhtarı olarak beni çırak çıkardın.

******

FIKRA

NEDEN AÇMIYORSUN?

Patron yeni işe aldığı sekreterine 'Yahu tam yarım saattir senin telefonunu çaldırıyorum, neden açmıyorsun?' diye bağırmış, 'Çok affedersiniz efendim' demiş sekreter, 'Daha önce elektrik arıza servisinde telefonlara bakan sekreter olarak çalışıyordum da!'