Sevgili okurlar;
Yaz mevsiminin gelmesiyle düğünlerde hız kazandı. Gerek evlenme düğünü, gerekse sünnet düğünleri Türk milletinin gelenek ve göreneklerine göre yapılıyor.
Bizim değinmek istediğimiz ve gördükçe hatta hatırladıkça üzüldüğümüz iki konuyu bu satırlarda sizlerle paylaşmak istiyorum. Önce evlenme düğününe bir bakalım. İnsanoğlunun yaradılışından sonra hayatta yaşadığı en büyük olaylardan birisi de evliliktir. Evlilik bir insanın hayatının sonuna kadar hem erkek hem kadın için en büyük oluşum olur. Bunun sonunda ya da güzel bir hayat sürerek mutlu olup adeta cennette gibi yaşamak ya da Allah korusun kadın ve erkek için değişmez, ömrünün sonuna kadar adeta cehennemi yaşayarak ömrünü tamamlamaktır.
İşte bu kadar önemli bir hayatın başında düğünlerimizi gösterişe kaçarak İslam akdinde ve felsefesine yakışmayacak şekilde hem de israfa kaçarak hatta gerdeğe girecek damadı bile o gece sarhoş ederek böyle bir günde onu haramlarla yoğurup kutsal bir geceyi adeta sarhoş bir halde başlatmak bu altından kalkılamayacak kadar vebal ve günaha sebep olur.
İkincisi ise, sünnet ise her Müslümanım diyenin olması gereken ve erkekliğe ilk adım olarak tabir edilen bu mübarek geceyi yine sanki Allah'ın haram kıldığı fiilerle neticelendirmek. Hatta o ufacık yavruya bile o gece alkol aldırmak ve kendi işlediğin bu günaha da henüz akıl baliğ olmamış ve melek mesabesinde olan o yavruyu da ortak etmek.
Biz bütün bunları mesleğimiz gereği gittiğimiz o düğünlerde görüyoruz. Her Müslümanın Cenab-ı Peygamberimizin ciğerparesi olan kızı Hz. Fatıma annemizin düğününü araştırıp bak düğün nasıl yapılırmış onu öğrenmeleri gereklidir.
Bir de şu var düğün evini de adeta cenaze kalkmış eve benzetmenin de bir alemi yoktur. Çünkü Yüce Peygamberimiz kadınların kendi aralarında def çalarak eğlenmelerine ses çıkarmamıştır. Atalarımız ölüye giden ağlar, düğüne giden oynar demişler. Önemli olan kantarın topuzunu kaçırmamaktır.