Her gün, her evde sorulan ve bir öncekinin aynısı olan soru herhalde bugün yemekte ne var sorusudur. Bu soru her gün sorulduğuna göre yemenin ve yemek için bir şeylerin var olmasının önemi büyük olmalıdır. Ancak her gün bir-kaç kere yediğimiz için, yemenin ve yediklerimizin ne kadar önemli, ne kadar değerli olduğunu pek fazla düşünmeyiz ve çok sıradanmış gibi gelir. Aç kaldığımızda veya hasta olup, yemeden içmeden kesildiğimizde, bunun sıradan değil hayati bir önem taşıdığını anlarız fakat bu da çoğumuz için, tekrar doyuncaya veya iyileşinceye kadar sürer.
Toplumun tamamının, besin maddelerinin nasıl üretildiği, sağlığımıza zararlı maddeler taşıyıp taşımadığı ve nasıl tüketilirse en yüksek yararın sağlanacağı konusuna sürekli ilgi göstermesi ve bu konuda baskı oluşturması gerekirken, şaşırtıcı derecede çok insanın bu konulara ne kadar ilgisiz, bilinçsiz hatta bazen umursamaz olduğunu görmekten hep üzüntü hatta endişe duymuşumdur.
Kendisinin ve aile bireylerinin yaşamına verdiği önemi bu yönüyle epeyce eksik gördüğüm çok sayıda kişinin, yaşam kaynaklarımızın en önemli parçası olan besinleri üretenlerin yani 'çiftçilerin', içinde bulunduğu koşullara, bu koşulların onların üretim güçlerine, morallerine, sağlıklı ürün yetiştirmeye gösterecekleri dikkat ve özene ne gibi etkiler yapabileceğine pek fazla ilgi göstermelerini beklemek, doğrusu iyimserlikten de öteye geçer. Ancak hiç olmadı yılda bir kere böyle bir mesleği yapanların varlığının hatırlanması ve bizlerin beslenme, sağlık, ekonomik yönden onlara duyduğumuz ihtiyacı düşündürmesi için 14 Mayıs, 'Dünya Çiftçiler Günü' olarak kabul edilmiştir. Bu hatırlatma günü için 1946 yılında çiftçilerin haklarını savunmak, onların gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla örgütlenen 'Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu'nun (IFAB) kuruluş günü seçilmiştir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği de bu kuruluşun bir üyesidir ve bilinçli, kararlı tutumu ile örnek bir birliktir. Bu birliğe bağlı çeşitli il ve ilçe ziraat odalarının özverili, programlı ve düzgün çalışmaları da, çiftçilerin sorunlarının çözümü, haklarının ve menfaatlerinin korunması konusunda güven verici ve takdire layıktır. Ancak çiftçisi de, çiftçisinin sorunu da çok olan ülkemizde, birçok ziraat odası, kooperatif ve birlik bu konuda yetersiz hatta bazen ilgisiz kalmakta, bazıları ise politik anlayışıyla çatışan konularda üyelerinin yanında olmaktan kaçınmaktadır. Birlikte hareket ederlerse büyük bir etkiye sahip olabilecek, kendi oda, kooperatif ve birlikleri ile çok önemli gelişmeleri sağlayabilecek ve birbirlerini destekleyerek kimseye, hiçbir yere borçlu olmadan yaşayabilecekken, kendi kendilerini bu kadar frenleyen, yavaşlatan bu nedenle güçsüz ve çoğu yoksul olan bir meslek grubu zor bulunur.
Dünya çiftçiler gününde, genellikle çiftçi sorunları ile tarımın sorunları birbiri ile iç içe ve daha çok ekonomik bakımdan ele alınır, sosyal ve insani yönlerine ise biraz daha az yer verilir.
Peki kimdir bu çiftçi? Yaşamını topraktan sağlayan kişidir tarifine sığdırılamayacak bir kişidir, çiftçi. Medeniyetlerin ve bugün en çok önem verdiğimiz ticaret, sanayi, hizmetler vb. sektörlerinin kurulmasının temeli ve turizm de dahil hepsinin çok önemli bir destekçisi olan tarımı yapan, değerine paha biçilemez varlıklarımız olan toprakları, terini dökerek, emeğini vererek işleyip üretim yapan, canlı yaşamının sürdürülmesinde çok büyük bir payın sahibi olan kişidir, çiftçi. O da bir eş, bir babadır ve ailesini geçindirmek amacıyla her yıl yeniden yapacağı üretim için varsa parasını, yoksa aldığı borcu veya krediyi belirsiz bir geleceğe yatıran, soğukta, yağmurda, tozda, çamurda, yakıcı güneş altında, sıcakta bir sürü emek ve para sarf edip yetiştirmeye çalıştığı ürünün, yani bir yıllık geçiminin, ailesi ile birlikte bu ürün üzerinden kurduğu hayallerin bir anda soğuktan, dondan, doludan, selden, kuraklıktan yok olduğunu hiçbir meslek erbabının görmediği kadar sık gören kişidir, çiftçi. İyi ürün alırlarsa, eşine, çocuklarına almaya söz verdiği şeyleri alamayacağını söylerken veya onların anlayıp sessizce boyunlarını büktüğünü görmenin acısını çok sık yaşayan kişidir, çiftçi.
Bu ve benzeri olumsuzluklar onları aşırıya kaçan bir dikkate, güvensizliğe ve yavaş davranmaya itmektedir. Tekniği, teknolojik gelişmeleri, araştırma sonuçlarını geç kabul ederler ve o yüzden hızla değişen iklim, toprak, hastalık, zararlı koşullarına ve ekonomik düzene uyum sağlamakta çok gecikirler. O nedenle de gittikçe üretim güçleri düşmekte, daha güçsüz ve yoksul hale gelmektedirler. Bu durumdaki çiftçi hayatta kalabilme mücadelesi verdiği için artık onun için nasıl bir ürün yetiştirdiği değil, ne kadar yetiştirdiği önemli hale gelmektedir. Bu nokta toplumca hepimizin sorunudur. Halen sayısı çok gözüken çiftçilerimizin önemli bir kısmı yaşlanmıştır ve bazıları arazilerinin bir kısmını boş bırakmaktadır. Gençler ise ilk fırsatta kentlere 'kaçmaktadır'. Bu sorun hem sosyal , hem de üretim bakımından geleceğimizi çok ciddi boyutlarda tehdit etmektedir. İşte bu yüzden hepimiz, çiftçinin kim, çiftçiliğin ne olduğuna, sorunlarına ve sonuçlarına dikkatli bir ilgi göstermeliyiz.