Bir Kurban Bayramı'nı daha geride bıraktık. Küçük bir aradan sonra tekrar sizlerleyiz.
Bu arada bizim bayramımız çok güzel geçti. İnşallah herkesin öyle geçmiştir, en azından birçoğumuzun güzel geçmiştir diye ümit ediyorum.
İllaki kötü geçenlerde oldu.
-Örneğin haberleri açtığımda birçok kaza haberi vardı. Yine birçok eve acı düştü. Oysaki Bayramlaşmak için, sevdikleriyle mutlu olmak için çıkmışlardı evden. Allah kimseye yaşatmasın.
Bu arada bizde bayramda Eskişehir'deydik.
Bayramda kardeşimle bizi mutlu eden işlerle uğraştık. Örneğin hiç tanımadığımız minik yüreklerin evlerini ziyaret edip, onlarla güzel zamanlar geçirdik.
Yıllar öncesinden kepçeli kamyon oyuncağı götürdüğümüz minik yürek, o oyuncağı hiç unutamamış, bizi de tabi. Şimdi hayallerinde daha büyüğü var.
Dışarı çıktığımızda, bir adam dedi ki; yaşınız genç, zamanınızı buralarda geçireceğinize tatile gidin, zamanınızı boşa harcamayın.
Bilmiyorum zamanını kim boşa geçiriyor ama en lüks ihtişamlı otellerde tatil yaptık, fakat bu kardeşlerimizin yanında bulduğumuz huzuru bulamadık. Tatmanızı tavsiye ederiz diyerek ayrıldık oradan.
Bu arada farklı yerlere gidip, ülkemizin güzelliklerini görmenin hazzı ayrı tabi. Her şeyi yerinde ve zamanında yapmak güzeldir.
Biz Dünyalılar, öleceğimiz yaşıda biliriz müneccim gibi,
Örneğin;
-'Hacca gitmeyi çok istiyorum der.'
Git o zaman dersin, Dünyalı hemen lafı ağzında koyar. Yaşım genç, bir 60 yaşına geleyim bakarız der.
-'Yardımlaşmak gibisi yok. Komşun açken tok yatan zarardadır.' Peygamber efendimiz diye başlar söze.
Sorarsın, 'Bugün insanlık için ne yaptın?', 'Dur bakalım zamanı var' der.
Dünyalı her şeyi işine geldiği gibi yapar.

***

İhtiyarın Dersi
Bir zamanlar çok zengin bir adam, çocuklarına şöyle bir vasiyette bulunur:
'Ben ölüp yıkanınca, şu eski çoraplarımı ayağıma geçirin, ben bunlarla gömülmek istiyorum.'
Vakit saat gelir bu zengin adam vefat eder. Cenaze yıkandıktan sonra oğulları çorapları alıp getirirler:
Babamızın vasiyeti var, şu eski çorapları ona giydireceğiz derler.
Cenazeyi yıkayan hoca efendi bunu katiyen kabul etmez. Bu sefer müftüye çıkarlar. O da, dinimizde böyle bir şey yok deyip reddeder.
İster istemez babalarının vasiyetinden vazgeçmek zorunda kalırlar. Cenazeyi defnedip kabirden evlerine dönünce komşularından biri mektupla gelir. Babanız çok önceleri bu mektubu, bana vererek, benim cenazem gömülüp oğullarım eve dönünce kendilerine ver demişti der. Mektubu açıp okuyunca, babalarının en son ibretli dersini şu ifadelerle verdiğini görürler:
'Evlatlarım, işte gördünüz; eski çoraplarımı bile kabrime götüremedim. Aklınızı başınıza alınız. Ne yapacaksanız hayatta yapın'!