Bazı kalemler vardır diğerlerinden farklı yazar ve geçmişi olduğu kadar geleceği de mürekkebimine taşır. Hasan Erkek'in tüm çalışmaları, içine ve bugüne sığmayan nefesiyle ayrı bir çizgi yaratıyor. Akademik kariyerli şair tanımlamasından uzak kalmak isteyenlerin bile takdir ettiği üstat özgür ve özgün çalışmalarıyla tartışmasız en iyi performanslardan birine bizleri şahit kılıyor. Kısa sürede çok önemli eserler ortaya çıkaran eğitimci, sanat insanına sevgi ve selamlar…

1) Yazmak sizce nasıl bir ihtiyaçtır? Yazının doğasındaki iyi yazma, neden önemlidir?

Yazmak herkes için vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak görülmeyebilir. Yazmadan da pekala yaşayan ve yaşama serüvenini tamamlayan çok sayıda insan var. Ama yazmanın yerine getirdiği işlev göz önüne alınacak olursa yazmanın önemi ortaya çıkacaktır. Her şeyden önce, yazma edimi varoluşla ilgili gibi görünüyor. 'Ben varım', 'ben yaşadım' derin duygusunun başka insanlara iletilmesi, aktarılması konusunda önemli bir işlev yüklüyor yazı. Mağaraya ilk bizon ya da kuş resmini çizen insan da benzer bir güdülenmeyle hareket etmiş olabilir. Bugün yaşananlar, yazıyla (sanatsaldan bilimsele uzanan geniş yazı yelpazesiyle) gelecek kuşaklara aktarılmaktadır. Yazı bu yollardan sadece biridir. Varoluşunu güçlü bir biçimde belirtmek ve onu yetkin ve yaygın bir biçimde vurgulamak için
yazı dilini iyi bilmek, onu ustalıklı kullanmak gerekir. Aksi halde yazan yaşadığını güçlü bir biçimde ortaya koyamadığı için yaşadığını kuşkulu, belirsiz hale getirir ve bundan dolayıda acı çeker. Bir varoluş aracı olarak yazıyı seçen ama yeterince başarılı olamamış yazarların mutsuzluğu ve hırçınlığının altında da bir bakıma bu yatar, bence. Yazının bir başka işlevi de, az önce belirttiğime bağlı olarak, iletişime bulunduğu katkıdır. İnsanın kendisiyle ve başkalarıyla iletişim kurmasında ve o iletişimi sürekli tutmasında önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Söz konusu iletişimi kaliteli bir biçimde gerçekleştirmek için de yazıyı iyi tanımak ve onu iyi kullanmak gerekir. Ama bunu yapamayan yazarlar da yazıyı bırakmazlar. Bu dünyadan, Shakespeare, Çehov, Cervantes, Dostoyevski, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet gibi yazı devleri geçtiği ve hiçbir zaman onlar gibi büyük yazarlar olamayacaklarını kesin olarak bildikleri halde, yazı yazmaya devam ederler. Yarım kalan yazı dosyalarıyla bu dünyadan göçerler… Yazının bir başka işlevi de, 'araç yapan insan'ın (Homo Faber) 'yapma', 'kurma', 'yapı' ihtiyacını kısmen de olsa karşılamasıdır. Yazı, az önce belirttiğim işlevleriyle birlikte 'yapıyorum öyleyse varım' duygusunu doyurmaktadır. Bu doyumu sağlamak ve derinleştirmek için 'yapma' ediminiyetkin gerçekleştirmek, yeni özgün, güçlü ve incelikli yapmak
gerekir.

2-Sizin ilk yazılarınızla şimdikilerin farkını nasıl anlatırsınız?

Büyük bir fark var mı? Olması beklenir. Buna elbette okurlar, araştırmacılar, eleştirmenler karar verecektir. İlk yazımdan beri ideolojik (anlam) açıdan büyük bir savrulma yaşamadım. İnsandan, dünyanın, kültürlerin korunmasından, eşit ve özgür bir gelecek kurulmasından yana olan düşüncelerim, tutumum derinleşerek sürüyor. Bu da beraberinde bir değişim getiriyor kuşkusuz.
Çünkü okuyorum, yaşıyorum, gözlemliyorum, düşünüyor, düşünce üretmeye çalışıyorum. Öte yandan biçimsel olarak da bir değişim (gelişim olduğunu umarım) yaşanıyor yazdıklarımda. Çünkü yeni biçimler deniyor, yeni düşündüklerimi, hissettiklerimiancak yeni biçimlerle ortaya koyabiliyorum. Öte yandan ortaya koyduğum biçimler ister istemez yeni şeyler söylüyor. Gelenek içinde tandığım biçimleri tekrarlamadan ama sırtımı geleneğe dayamaya çalışarak, çağımın ruhunu yakalamaya gayret ederek, çağdaşlarımla yatay düzlemde bir iletişim kurarak (okuyarak, görerek, konuşarak) da yazdıklarımı sürekli besliyor, değiştiriyorum.

3) Yaratıcı yazın sizce ne anlam ifade etmektedir? Yazında teknik gelişiminde en önemli nokta hangisidir ?

Aslında yaratıcı olmayan yazın yoktur. Yaratıcı olmazsa yazın olmaz. Yaratıcı yazarlık sözü, yazının yazınsal (edebi) niteliğini vurgulamak, yazınsal yazıyı öteki yazılardan (bilimsel, teknik vb. yazılardan) ayırmak için kullanılmış bir kavramdır. Bunu yazınsal yazı ve yazınsal olmayan yazı üst başlıklarıyla belirtmek daha uygun olacaktır. Elbette yazıda estetik ve anlamın (ideolojik boyut) yanı sıra teknik de önemlidir. Teknik yazının en çok öğrenilebilir ve öğretilebilir yanını oluşturmaktadır. Bu konuda daha önce yapılanlar analiz edilebilir, öğrenilebilir ve öğretilebilir. Ama teknik de sürekli gelişir. Bunda da bir son nokta yoktur. Asıl yanılgı yazı yazmanın sadece bir teknik sorun olduğudur.

4) Edebiyatı bir cümleyle özetlerseniz ne dersiniz?

Okuduğumuz dünyayı, sözcüklerle, özgün bir biçimde, arzularımıza göre yeniden yaratmaktır, kanımca.

5) Yazın ve sanat nasıl bir yoldaşlık içindeler sizce?

Yazın sanatın içindedir kuşkusuz. Ama sanat kavramı içindeyer alan öteki sanatlarla da sürekli iletişim içindedir. Sinema, tiyatro, opera, resim, heykel, müzik gibi bütün sanatlarlaetkileşim halindedir. Onları etkiler ve onlardan yararlanır. Müzik formlarından yararlanılarak öyküler ve romanlar yazıldığını, şiirin müziğinden söz edebileceğimizi, bazı epik sinema filmlerinin romanlara dayandırıldığını, roman atmosferi yaratmak için özel çaba harcandığını biliriz. Bu etkileşim günümüzde çok daha yoğunlaşmıştır.

6) Başucu kitaplarınız nelerdir?

Bir liste oluşturmak zor. Klasikler gibi çağdaşlar, kurmaca kitaplar gibi kuramsal kitaplar ve sözlükler de başucu kitaplarımdandır. Bir süre sonra, okuduğunuz yazarlar ve kitaplarla dost akraba oluyorsunuz. Ayrım yapmak güç.

7) En sevdiğiniz film hangisidir ve sebebi nedir?

Bu konuda ise, uzun bir liste yapabilirim. Tiyatro bölümündeki öğrencilerime başlangıç için 12 sayfalık bir film listesi verdiğim bilinir. Bir film adı vermek yerine, sinema filmlerinde neye önem verdiğimi açıklamak daha yararlı olabilir. Bütün sanat yapıtlarını, Bernard Dort'un tiyatroda yaptığı gibi, üç açıdan değerlendirmek yerinde olacaktır. Teknik, estetik ve ideolojik. Yani teknik olarak sağlam, estetik olarak etkili ve ideolojik (anlam) açıdan da çağdaş olması. İzlediğimiz film bu üç açıdan da, üç aşağı beş yukarı, eşit ağırlıklı olarak başarılıysa, başarılı bir filmdir. Birkaç örnek: Lars Von Trier-Dogville, Milco Mancevski-Yağmurdan Önce, Yılmaz Güney-Yol, Nuri Bilge Ceylan-Bir Zamanlar Anadolu'da.

8) En sevdiğiniz müziklerden birkaç örnek verir misiniz?

Burada da geniş bir yelpazem olduğunu söyleyebilirim. Türkülerden klasik batı müziğine kadar genişler bu yelpaze. Moğollar da girer listeye Henry Percell de, Joan Baez da girer, Erkan Oğur da, Ravel de girer Zaz da.

9) Bir edebiyat öğrencisinin gözünden bakarsanız hangi eserinizi ilk sıraya koyarsınız?

Bu da zor bir soru bir yazar için, özellikle benim için. Çünkü her yazdığımda başka bir şey denemek istiyorum. Hayat akar, ben değişirim durmadan. Bu yazdıklarıma da yansır, doğal olarak. Başka yapıtlara bakışım sürekli değiştiği gibi, kendi yazdıklarıma da bakışım değişir durmadan. Dilerseniz bunu da okurlara bırakalım.

10 ) Son olarak Eskişehirli edebiyat severlere neler söylemek istersiniz?

Eskişehir, okumak ve yazmak için dingin bir liman. Özellikle zamanı verimli kullanma açısından. Esinleyici olup olmaması ise yazarların ve okurların kendilerine kalmış. Kimine bir damla esinyeter, bir derya yazı yazmak için, kimisi ise deryanın içinde kurur gider, bir damla yazı koyamaz ortaya. Eskişehir'de yaşayıp dünya edebiyatından yararlanmak ve ona katkıda bulunmak mümkündür. Her anlamda içine kapanmamak, az olanla yetinmemek, başka kentlerle, ülkelerle bağlar kurmak da büyük önem taşır. Büyük denizlere kanallar açmalı ki büyük denizlerin sularıyla devir-daim içinde olabilelim.

*******

BİR ŞİİR
HASRET


Seni düşünüyorum annem
Her zamandan daha yoğun,
Düşünüyorum
Çekiyorum hasretini ölesiye;
zatmak istiyorum ellerimi;
Tutmak ellerini, bırakmadan, sımsıkı
Yaslamak istiyorum başımı göğsüne annem
sarılmak, sarılmak sana doyasıya.
Hissediyorum bana huzur veren kokunu
Yumuşaklığını hissediyorum,
Sıcacık, sıcacık saran beni
Özlüyorum seni annem
Çok özlüyorum
Beş yaşında olabilsem yine annem,
Ya da oniki, onbeş ya da yirmi
Olabilsem yine seninle tıpkı eskisi gibi
Seni doyasıya yaşamamışım
Yaşamak istiyorum annem
Hayır ağlama, ne olur ağlama annem
Seslen bana
İstersen kız, bağır, hatta azarla
Hani bir keresinde o çok sevdiğin,
Benim için yetiştirdiğin çiçekleri
Koparmıştım ya kıskanmıştım hani;
İşte öylesine azarla istersen
Sesini duymak istiyorum annem
Duygularım öylesine yoğun ki,
Hasretin öylesine sarmış ki içimi;
Üşüyorum, sar beni
Ne olur sar annem
Bir şarkı vardı hani
O çok sevdiğin
'Eksilmesin yüzünden o tebessüm, o bahar' diye başlayan
Bak, yine çalıyor işte!
Dinle, ne olur dinle annem
Yanında oluverdim birdenbire
Saçlarımı okuyorsun incitmekten korkarcasına
Ellerini hissediyorum
Bir yandan şarkıyı mırıldanıyorsun,
Bir tanem, canım diyorsun bir yandan
Sesini duyuyorum
Hayır bitmesin bu şarkı,
Bitmesin ne olur!
Seninle olmak istiyorum sonsuza dek Seninle Annem

Selmin Turhan