Yazarlar arasında boğazına düşkün olanlar, bu yönleriyle de epey meşhurdurlar.
E sonuçta onlar da insan.
Kim bilir daha ne zaafları vardır, bizim bilmediğimiz.
Bildiklerimizin hepsini burada sayıp dökmeye de hiç lüzum yok…
***
Boğazına düşkün olan diğer insanlardan tek farkları, yemekten aldıkları bu zevki abartmaları, sevdikleri bir yemek karşısında biraz aşırı heyecanlanmaları…
Onların heyecan duymadıkları pek bir şey de yoktur ya…
***
Boğazına düşkünlüğüyle meşhur olanlardan biri de de Ahmet Haşim'di.
Nişanlısının ailesi yemeğe davet etmiş bunu.
O çocukken ölen, düşüncesine göre ölümüyle onu terk eden, onu bu dünyada yapa yalnız bırakan annesi nedeniyle kadınlara karşı sevgisiz olsa da Ahmet Haşim'in de nişanlısı oldu…
Annesi Sare Hanım, Ahmet Haşim henüz daha yedi yaşındayken ölmüştü…
Sadece nişanlıları değil, sevgilileri de oldu Ahmet Haşim'in.
Ah bu şairler!…
Şair ruhlu yazarlar!…
Dostoyevski, 'Kadın Budalası' dese de buna, onlar yine de kadınların etrafında dönmekten vazgeçmezler.
Sevgilisiz yaşayamazlar…
Kadınlara karşı sevgisiz olan Ahmet Haşim'in dahi birçok sevgilisi oldu.
Fakat işte, hayatı boyunca evlilikten yana hiç şansı olmadı.
Sadece iki ay süren evliliğini ve ölümünden üç hafta kadar önce bir kadınla, ölümünden sonra maaşının ona kalması için yaptığı nikahı saymazsak hayatı boyunca ebedi bekar olarak yaşadı.
Fakat evlenmeyi hep istedi.
Evlenme girişimlerinde bulundu.
Bu evlilik girişimlerinden birinde de nişanlısının evine yemeğe gitmiş Ahmet Haşim.
Yemekte zeytinyağlı yaprak dolmaları iştahla yiyişini görünce kızın annesi, bir miktar dolmayı paket yapıp bunun pardösüsünün cebine koymuş.
Biraz garip bir durum…
İnsan hiç elini cebine götürmez mi?
Yahut da cebindeki ağırlığı fark etmez mi?
Fark etmemiş.
Ancak vapura binip eve giderken fark etmiş cebindeki yaprak dolmaları.
Ve buna çok bozulmuş.
Paketi açıp dolmaları denize atmış.
Öyle söylemiş.
'Hepsini denize attım,' demiş.
Ama diğerleri…
'Çirkin Arap!' diye, 'Arap Haşim!' diye onu aşağılayan, kendi de onun kadar boğazına düşkün olan Yahya Kemal gibileri buna inanmamış.
'O denize bir şey atmaz, yemiştir dolmaların hepsini!' diye dalga geçmişler onunla.
Ahmet Haşim, dolmaları denize atmakla da kalmamış.
Nişanı da derhal bozmuş.
Böylece evlilik isteğiyle boğazına düşkünlüğü bir kez daha karşı karşıya gelmiş bizin ebedi bekarın!
Tabi onun bu evlilik girişimlerinin bir şekilde hüsranla bitmesinin altında yatan asıl neden boğazına düşkünlüğü falan değil.
İnsanın iç dünyası öyle karmaşıktır ki yaşadığı her saat, her dakika; her olay, her durum o karmaşanın zikzaklarını, girintilerini, çıkıntılarını oluşturur.
Oysa kolaydır bunları hiç düşünmeden bir insanı yargılamak.
Hele bize benzemiyorsa, bizim istediğimiz gibi olmuyorsa kolaydır onu aşağılamak, küçük düşürmek.
Yahut da bir araya gelip dışlamak, bu dünyayı ona dar etmek kolaydır.
***
Ahmet Haşim'in, Orhan Veli eleştirse de benim de çok sevdiğim 'Karanfil' şiiriyle bitirelim yazıyı.
'Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Rûhum acısından bunu bildi!
Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervane kesildi...'