Daha okul açılalı bir yıl olmamış, henüz öğrencilerine bir öğretim yılı bile eğitim vermemiş, sadece ve sadece eğitime başlayalı 6 ay olmuş. Billboardlara reklam veriyor, YGS'de şu kadar il birincimiz, şu kadar Türkiye birincimiz var, ilk binde şu kadar öğrencimiz var. Bu öğrencilerin 11 yıl eğitim aldığı okullar nerede? Bir yılda mı il birincisi, Türkiye birincisi yaptınız, bu öğrenciler bir yılda mı ilk bine girdi?
Bazı okullar da 11. sınıfta, 12. sınıfta aldığı öğrenciler için benzer reklamları yapıyor. Bir yıl veya 2 yıl eğitim verdiği öğrencilerle YGS'de il birincileri, ilk binler çıkardığını iddia ediyor. Burada da birincilerin 10 yıldır eğitim aldığı okullar yok.
Peki, bu durum etik midir? Ahlaki midir? Elbette ki değil. Hele hele insan yetiştirme sorumluluğunu alan okullar için hiç değil. Ayrıca bu tür okulların yetiştirdiği öğrencilerin geleceğinden de endişe duymak lazım.
İl birincileri, Türkiye birincileri, ilk bindeki öğrencileri sistem ve okullar yetiştirmiyor. Bu öğrenciler hangi okula gitse zaten aynı sonucu alırdı.
21. yüzyılda kurumlar/işletmeler artık etik değerlerle, sosyal sorumluluklarla, içinde bulunduğu çevre ve doğaya yaptığı katkılarla rekabet ediyor. 21. yüzyıl okullarının rekabet üstünlüğü de bu değerler olmalıdır, eğitim kalitesi olmalıdır. Okul sahipleri ve okul yöneticileri Türkiye'nin eğitim durumunu gösteren raporlara biraz kafa yormalıdır. 21. yüzyıl insanında bulunması gereken becerilerin neler olduğunu bilmelidir.
İl birincileri ile ilk binler ile okul kendini kandırıyor, velileri kandırıyor, kamuoyunu kandırıyor. 10 yıla yakın Eskişehir'de ilköğretim müfettişliği ve milli eğitim müdür yardımcılığı yaptım. 12 yıldır yine eğitimin içindeyim. Benim çalıştığım dönem açısından değerlendirelim. 25 yıldır hep il birincileri, Türkiye birincileri çıkarıldı, ilk binde hep bin öğrenci oldu. Peki, Türkiye'nin eğitiminde ne değişti? Hiçbir şey değişmedi. Uluslararası yapılan bütün değerlendirmelerde Türkiye en sonlarda.
Etik ve ahlaki değerleri hiçe sayan bu yarışmacı eğitim sistemi ve okulların yetiştirdiği öğrencilerden anne-babaları memnun değil; üniversiteler, işletmeler, işverenler ve toplum memnun değil. En önemlisi bu okullarda yetişen öğrenci memnun değil. Daha da önemlisi yetiştiren okullar ve Milli Eğitim Bakanlığı memnun değil.
Eğitimle doğrudan ve dolaylı ilgili olan tüm etkili ve yetkili kişilere buradan sesleniyorum. En başta da velilere, gelin bundan vazgeçelim. Eğitim kalitesi il birincisi, Türkiye birincisi veya ilk bine giren öğrencilerle ölçülemez. Sadece akademik başarının eğitim kalitesi için hiçbir anlamı yoktur, öğrenci için de, veli için de, okul için de hiçbir anlamı yoktur.
Peki, ne yapacağız?
Çocuklarımızın ve gençlerimizin aldığı akademik eğitimi günlük hayatta nasıl kullanacağına rehberlik eden, akademik eğitimin yanında; dil becerilerini, günlük ve temel becerileri kazandıran, şahsiyet, karakter ve kişilik eğitimine önem veren, eğitim ve okul modelleri geliştireceğiz. Yazımızı küçük bir hikaye ile bitirelim
Öküz ile eşek bir ortaklık kurar. Hep çalışıyoruz, emek veriyoruz ürünü başkalarına kaptırıyoruz, bundan sonra kendimiz için çalışalım, güzel şeyler yapalım, hatta hayvanlar alemine örnek olalım derler. Başlarlar çalışmaya. Ekerler, biçerler, emek verirler, özen gösterirler, ürün ortaya çıkmaya başlayınca tilki eşeğin kafasını karıştırır ortaklık biter. Öküzle eşek arasında sen haklısın, ben haklıyım tartışması başlar, iş mahkemeye kadar gider.
Mahkeme kurulur, mahkeme heyetinin başı da tabi ki aslandır. Aslan her ikisini ve eşeğin gösterdiği tanıkları dinler, öküze sen haklısın, eşeğe de sen haksızsın der. Mahkeme sona erer sonucu açıklar. Eşeğe berat, öküze ceza verir.
Öküz haklı olarak itiraz eder, hem bana hak verdiniz hem de ceza. Bu nasıl olur, haksızlık değil mi? Mahkeme başkanı aslan öküze dönerek 'seni eşekle ortaklık yaptığın için suçlu buldum' der.