Geldik mi yılın son gününe?
Ömrümüzün son gününe gelir gibi.
Ömrümüzün son günü de işte böyle gelip çatacak.
Tabi tam olarak böyle olmayacak.
Mesela böyle davul zurna çalarak gelmeyecek.
Ansızın gelecek!
Ansızın gelecek; çünkü ölmek üzere olan insan dahi hiç aklına getirmez ölecek olduğunu.
Dünyada gelip geçici olduğunu düşünmez hiç.
Hep var olacağını zanneder.
Hep yaşayacağını.
Onun için de sekseninde dahi vaz geçmez çıkarlarını gözetmekten.
Kırıp dökmekten.
Değer mi?
Değmez.
Çünkü hiçbir insan bir saniye dahi fazladan yaşamayacak vakit geldiğinde.
Ve yüz yıl sonra, bugün var olan hiç bir insan var olmayacak bu dünyada.

***

Yani?
Yani anlamak zordur her yılın son gününde neden eğleniriz vur patlasın çal oynasın.
Oysa göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidecek olan ömrümüzden bir yılı daha harcayıp bitirmişizdir.
Sayılı olan; altından daha değerli…
Yakuttan, elmastan daha kıymetli olan ömrümüzden bir yıl daha eksilmiştir.

***

Biz yazarçizer takımının dili her tarafa döner!
Bir tür söz ustalığıdır bu!
Samurayların kılıç ustalığına benzer bir ustalık.
Günümüzden üç yüz yıl önce, on sekizinci yüz yılda yaşamış, zevk ve eğlence şiirleriyle meşhur olan Sümbülzade Vehbi'ye Padişah,
'Usta bir şair olduğun söyleniyor. Bana öyle bir şiir söyle ki ilk mısraında cellat diye bağırayım, ikinci mısraında söz ustalığına duyduğum hayranlıkla sana bir kese altın bağışlayayım,' demiş.
Sümbülzade Vehbi öyle bir şiir söylemiş ki Padişaha…
Bu kadar olur söz ustalığı. Ve işte budur ölümsüzlük.
Bilmiyorum ki şimdi burada yazsam mı o muhteşem şiiri?
Hiç değilse birkaç mısraını?
Sınırları zorlamış mı olurum?
Yazıdan, sanattan, var olmaktan, hiç var olmamış gibi yok olmaktan; insanın bu korkunç dramından anlamayan dar ufukları harekete geçirmiş mi olurum?
Onlara şunu söylesem:
'Ben öleceğim. Hiç var olmamış gibi, bu dünyaya hiç gelmemiş gibi yok olacağım.'
Anlarlar mı beni?
'Bırak ne istiyorsa yazsın,' derler mi?

***

Ne yalan söyleyeyim, Sümbülzade Vehbi'nin bu şiirini burada, bu gazete köşesinde, ne olursa olsun yazacağım, onun söz ustalığına yakışır bir yazıyla. Bunu içimde hissediyorum.
Ama şimdi…
Şimdi bir süre daha beklesin hafızamın karanlık köşesinde.

***

Şimdi yazıyı çevirelim, Sümbülzade Vehbi'nin beyitlerinin ikinci mısraları gibi yazalım yazıyı.
E biliyoruz tabi yılbaşı kutlamalarının giden yıl için değil de gelen yıl için olduğunu.
Ve her insan hak ediyor bir bahaneyle, iyi kötü eğlenmeyi. Kimi ultra lüks mekanlarda, kimi mahalledeki kebapçıda, kimi de evinde mutfak masasında, karısının yaptığı hindi değilse de tavuk dolmasıyla.
S*ktir et lüks mekanları falan; eşinle, çocuğunla/çocuklarınla, sevdiklerinle birlikteysen.
Yılbaşı bahane, eğlenmek, arada bir nefes almak her insanın hakkı.
Değilse nasıl dayanabilirsin pres makinasına benzeyen bu hayata?
Nasıl dayanabilirsin, gemisini yürüten kaptanlara?
K…nı o koltuğa ne ayak oyunlarıyla, ne el etek öpmelerle, ne şirin gözükmelerle, ne ikiyüzlülüklerle yerleştirdiğini unutup ekmek davasında işini yapmaya çalışanlara ahkam kesenlere nasıl dayanabilirsin?
Onun için; gücünüzün yettiği kadar; eşinizle, çocuklarınızla, ceylan gözlü sevgililerinizle eğlenin bu gece.
Yarına ne olacağı, yeni yılın bize ne getireceği bilinmez.