Bilindiği gibi Eskişehir Şehir Hastanesi hizmete girdi. Bu hastane gerekçe gösterilerek Eskişehir'in en eski ve çok değerli hastanesi olan Devlet Hastanesi de kapatıldı. Eskişehirliler bu hastanede doğdu, acillerinde şifa buldu, ameliyat oldu, acı tatlı anılar biriktirdi. Eskişehir'in tarihinde önemli bir yeri vardı. Devlet Hastanesi kapatılınca aklıma geldi bunlar. Ve daha önce bu köşede paylaştığım Şehir Hastaneleri konusunu tekrar ele alma gereği hissettim;
Kabul edilmelidir ki tüketici sağlığa en kolay ve en kısa yoldan ulaşma hakkına sahiptir. Ve yine bilinir ki evrensel tüketici haklarından bir tanesi de tüketicinin sağlığının korunma hakkıdır. Bu yönüyle baktığımızda şehir hastanelerinin hem ekonomik anlamda tüketiciye yük getirdiğini hem de şehir merkezlerine olan uzaklığı nedeniyle acil hastaların kısa yoldan hastaneye ulaşımının zor olduğunu söylemekte fayda var. Ancak niyet şehir hastanesini yapan işletmeciye para aktarmaksa ona söyleyecek bir şey yok!
Maalesef şehir hastanelerinde yüzde 70'lik doluluk oranı garantisi verilmesi adeta bu niyetin göstergesi. Eğer şehir hastaneleri bu doluluk oranını yakalayamazsa pek tabii bu fark tüketicinin cebinden ödenecektir. Daha da önemlisi bu hastaneler açıldıktan sonra devlet bu işletmecilere kira ödeyecekler. Üç yıllık ödeyeceği kira ile aynı hastaneyi kurma imkanı varken neden 25 yıl tüketicinin cebinden çıkan para ile kira verilecek bu da ayrı bir konu!..
Avrupa'nın birçok ülkesi bu sistemden halkın yararına olmadığı için vazgeçerken Türkiye şehir hastaneleri konusunda neden ısrar ediyor ayrı bir muamma!
Tüm bunların yanında insan aklına takılan elbette farklı durumlar da var;
  • Büyük kompleksler halinde yapılan bu hastanelerde güvenlik, hijyen, konsültasyon sorunlarının yanında aynı zamanda bir hasta hakkı olan refakatçi bulundurma hakkı, ziyaretçi hakkı da ihlal edilecektir.
  • Şehir hastaneleri taşeronlaşmayı beraberinde getirecek, çalışanların sosyal güvenlik başta olmak üzere pek çok anayasal hakkı ihlal edilecektir. Yoğun çalışma koşulları tükenmişlik sendromunu arttıracak muhtemelen hekime ve diğer sağlık personeline yönelik şiddetin de artmasına yol açacaktır.
  • Başta İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkeler getireceği yük ve yaratacağı sakıncalar nedeniyle Şehir Hastaneleri projelerinden vazgeçmişken Türkiye'nin bu hastaneleri inşa etmesi bilimsel verilere aykırıdır. Bilimsel veriler 300 yatak altında kapasitedeki hastaneler kadar 800 yatak üstü hastanelerin de verimli olmadığını göstermektedir. Ortalama 1000 (İstanbul gibi büyük şehirlerde 3000 civarında) yatak kapasitesine sahip hastanelerin beklenen sağlık hizmeti açısından verimli olmayacağı ortadadır.
  • Yap-Kirala-Devret modeliyle çalışacak olan hastanelerin garanti edilen finansmanını sağlayabilmek için gereksiz tetkik, görüntüleme, laboratuvar hizmetleri hastaya ve genel bütçeye yük getirecektir. Vatandaşların sağlık hakkı ihlal edilecek; hastalar yüksek ücretler ödemek zorunda kalacaktır. Sağlık hizmeti zaman içinde tümüyle ücretli sunulmaya başlanacaktır.
  • Şehir Hastaneleriyle yeni bir 'Çift başlı' yönetim planı getirilmektedir. Sağlık Hizmetleri, Sağlık Bakanlığı tarafından verilirken geri kalan hastane donanımından teknik altyapısına, güvenlikten açık alan işletmelerine kadar tüm gelir getiren hizmetler şirkete bırakılmaktadır. Özetle hastanelerde gelir getiren her bölüm şirket tarafından işletilecek 25-30 yıl boyunca şirket tüm gelirleri elde edecektir.
  • Şehir Hastanelerinin hizmete girmesini takiben birçok şehirde merkezde olup ulaşım kolaylığı bulunan hastaneler kapatılacaktır. Kapatılan hastanelerin çok değerli arazileri ise ranta kurban edilecektir. Şehir hastanelerinin arazileri devlet tarafından alt yapısı hazırlanarak şirketlere verilip yaratılan rant, diğer yandan kapatılan devlet hastanelerinin arazilerinin de başka şirketlere devredilmesiyle sonuçlanacak; böylece elde edilmek istenen rant iki misline katlanacaktır.
Sonuç olarak halihazırda hastanın 'tüketici' olarak nitelendirilmesinin yaratacağı sakıncalar ilgili hukuk çevrelerinde eleştirilirken artık hasta tam anlamıyla 'tüketirken tüketilecek'; ortaya çıkacak sonuçlardan hem hasta hem hasta yakını hem de sağlık sektörünün tüm paydaşları zarar görecektir. Sağlık hakkı çok hayati ve acil bir durum olup, mevcut alanlar taşınılarak sağlık hakkımızın sekteye uğramasına yol açılmasından vazgeçilerek, mevcut alanlar korunmalı, bina stokları ve çevre düzenlemeleri ile imkanları daha da geliştirilmeli, hastaneler şehir merkezlerinden uzaklaştırılmamalı ve de tabi ki bu alanların imara açılması akıllardan bile geçirilmemelidir…