Evet Erkan Zengin'den söz ediyorum…
Çünkü Ümraniye maçında gördüğüm ve aklımda kalan en önemli nokta buydu…
Erkan Zengin,
Her ayağına aldığında topa bastı…
Kendisi de durdu, topu da durdurdu, uzun uzun düşündü, şöyle bir çevresine bakındı, yarım daire tur attı, sonra topu en yakınındakine attı…
Resmen rakip takımın sağ beki gibi oynadı…
Ayağına atılan topa basıyor, o anda herkes olduğu yerde kalakalıyor, diğer futbolcular, koşanlar, pozisyon almaya çalışanlar resmen aptallaşıyorlar, hızlarını, motivasyonlarını, atraksiyonlarını kaybediyorlar…
Ve maçın 10'ncu dakikasından sonra koşmaktan vazgeçtiler…
Erkan Zengin'in kırmızı kart görüp oyun dışı kaldığı dakikayı hatırlayın…
88'nci dakika…
Ve takımın 88'nci dakikaya kadar nasıl, bir de o dakikadan sonra kalan 10 dakikada nasıl oynadığını lütfen bir gözünüzün önüne getirin…
Öyle ki,
Maçı televizyonda anlatan spiker,
88'nci dakikadan sonraki oyunu görünce şunları söylüyor…
'Eskişehirspor böyle oynayabiliyorsa eğer, 88 dakika neden bekledi?'
Ve asıl aklımda kalan şu;
Erkan Zengin geçen yılın başından beri aslında hep böyle oynuyordu…

***

Ha diyeceksiniz ki,
Bu takım ilk 4 maçta çok iyi oynadı, goller atıp galibiyetler aldı da, bu maçta mı Erkan Zengin yüzünden böyle kötü oynadı…
Evet haklısınız…
Takım ligin 2-3 ve 4'ncü haftalarında Erkan Zengin olmadan oynadı, 3 maçta ancak 1 puan alabildi…
Elbette söylemeye çalıştığım, bu takımın tek handikabının Erkan Zengin'in bu oyun stili olduğu değil…
Birçok eksiği var…
Gidecek başka takım bulamadıkları için kalan Aykut ve Semih'ten defansın göbeğini oluşturmaya çalışması, Sergen Yalçın'ın elinde başka malzeme olmaması yüzünden değil mi?

Dakika 62.17…

Top bizim ceza sahamızın içinde gelip gidiyor…
Ceza alanındaki siyahlı futbolculara bakıyorum…
Ve zannediyorum ki, hakem kimsenin duymadığı bir düdük çaldı ve oyunu durdurdu, ipnotize olmuşlar gibi hepsi olduğu yerde çakılı dikiliyorlar, ayağını topa uzatan, kendini yere atan kimse yok…
Bereket top ceza alanı dışına açılıyor da pozisyon geçiştiriliyor…
Çıkaran bizimkiler değil ama, rakip takım kendi kendisine beceriyor nasıl oluyorsa o da…
Kendisini PSG'de Neymar'la birlikte oynayacak ayarda bir futbolcu olarak gören Hasan Hüseyin…
Hücum bölgesinin sol kanadından sağ kanadına atılan 35 metrelik pası ancak eliyle kontrol edebilen Dorukhan,
O Dorukhan ki, U-21 Milli Takımının as oyuncusu…
Nasıl bir futbol oynadığını hiçbir zaman anlayamadığım Kaan Kanak…
Topal ördek gibi sekerek oynayan Akaminko…
Her ne kadar, uzun zamandır gördüğüm en güzel gollerden birini atmış ve takımı ipten almış olsa da, Semih'in oyuna girmesinden sonra saha içindeki yeri değişene kadar yerlerde sürünen Bruno Mazenga…
Ve
Takımın oynamaya çalışan, koşan, dişini tırnağına takan tek oyuncusu Ofoedu…

***
Erkan Zengin'le başladık, Erkan Zengin'le devam edelim…
Öyle sanıyorum ki,
Taraftar üzerinde öyle ustaca bir algı yaratıldı ki,
Erkan zaman zaman oynadığı futbolla, yeteneklerini ve futbol becerisini takım için kullandıkça ve takım bu sayede maç kazandıkça herkes, bu takımın Erkan'sız olamayacağını düşündü…
Çünkü gerçekten de öyleydi…
Ancak Erkan bu yeteneklerini ve futbol becerisini sürekli ve istikrarlı bir biçimde hedefe ulaşmak için kullanmadı…
Hep kendisi için kullandı ya da hep bir boşvermişlik içinde, canı istediği zaman oynadı, canı istemediği zaman oynamadı…
Bu takımın kendisine ne kadar muhtaç olduğunu, onsuz bu takımın bir hiç olduğunu herkesin görmesini sağladı…
Bizse hep,
Erkan'ın Eskişehirspor için İsveç Milli Takımını neden bıraktığını, istediği Süper Lig takımına gidebilecekken neden Eskişehirspor'u tercih ettiğini sorduk ve kendimize de pay çıkartacak yanıtlar bulup, bundan gurur bile duyduk…

***

Hatırlayın lütfen,
Geçtiğimiz sezon maç sırasında kimi değiştirip kimi değiştirmeyeceğini Erkan Zengin'den aldığı direktiflerle yapan Alpay Özalan ayrılıp yerine Mustafa Denizli geldikten sonra yaşadığı sorunları…
İsveç'ten Beşiktaş'a geldiği dönemde kendisini takıma almayan ve o dönemde Eskişehirspor'a transfer olmasına neden olan Mustafa Denizli'nin,
Eskişehirspor'u Süper Lige çıkartan teknik direktör olmaması için çaba harcamadığını kim söyleyebilir?
Ben, sade bir gazeteci ve taraftar olarak şundan da eminim ki,
Denizli'yle yaşadığı aynı iktidar savaşını Sergen Yalçın'la da yaşıyor ve ikisinden biri bu takımdan ayrılana kadar da yaşayacak…
2010 yılında takıma katılmasından 2014-2015 sezonunun ara transfer döneminde Trabzonspor'a gidene kadar oynadığı Eskişehirspor'da iyi işler yapmıştır elbette…
Eskişehirspor'un TFF 1. Ligine düşmesinin ardından yeniden takıma gelerek büyük bir vefa örneği gösterdiği de doğrudur…
Bırakın bizi, ülke futbol kamuoyunun bile hayretler içinde kaldığı bir gelişme olmuştur bu…
Erkan Zengin,
Belki Eskişehirspor'u çok sevdiği ve çok şey yapmak istediği için,
Belki kendisini ve yeteneklerini en yukarıda tutabileceği yegane takım Eskişehirspor olduğu için,
Belki de,
Bunlar ve bunlara benzer başka bir takım nedenler yüzünden burada…
Burada ama,
Allah vergisi ve çalışarak kazandığı futbol yeteneğini ve becerisini Eskişehirspor'un lehine kullanmıyor…
En azından takımı hedefe götürecek istikrarı bir türlü göster/e/miyor…

***

Bunları bir futbol otoritesi olarak söylemiyorum, çünkü değilim…
Spor muhabiri de değilim…
Bir gazeteci, ondan önce de bir Eskişehirspor taraftarıyım…
Bugüne kadar,
Pembe incili kaftanlara sarılıp, dokunulmazlık zırhıyla sarmalanan Erkan Zengin;
Akaminko'nun, Aykut'un, Semih'in, Hasan Hüseyin'in, Dorukhan'ın, Kaan Kanak'ın ve diğerlerinin eleştirildiği kadar eleştirilebilmeli;
Eskişehirspor'un Erkan Zengin'in oyuncağı olmadığı kendisine,
Unuttuysa hatırlatılmalı,
Bilmiyorsa öğretilmeli…