Felsefenin büyük kitaplarının harikulade bir özelliği, hem 'sokaktaki insan'ın okuyup anlayabileceği, hem de yalnızca işin 'jargonundan' haberdar olan uzmanların, felsefecilerin deşifre edebilecekleri iki ayrı anahtarda, iki ayrı düzlemde yazılmış olmalarıdır. Spinoza'nın Ethica'sı işte bu tür kitaplar arasında yer alıyor. Onu sokaktaki insanın okuyup anlayabilmesi, bütün teknik okuma ve takip etme zorluklarına rağmen, yalnızca mümkün değildir, zorunludur. Marx'ın kendi eseri için söyledikleri, özellikle Spinoza'nın Ethica'sı için de tekrar edilebilir --de te fabula narratur, senin hikayeni anlatıyorlar... Öncelikle 500-600 bildik ve sıradan 'sözcük'ten oluşan bir kelime dağarcığını yeterli bulan bir eserle başbaşayız. Bunlar, Spinozacı felsefe tarafından örgütlenmiş hallerinden ve bağlamlarından bağımsız olarak ele alındıklarında, ne teknik ne de dile özgü uhrevi anlamlar içerirler --Tanrı, sıfat, töz, öz, günlük hayatın kavramlarıdırlar. Herkes, sevinç ile kederin ne olduğunu bilir ve hisseder. Sevgi sözcüğünü tanımadığını söyleyecek tek bir kişi yoktur. Üstelik kederi kedersiz biri, sevgiyi sevgisiz biri de kavrar rahatlıkla. Her insan, başka her insan kadar, fikirlere ve duygulara, heyecanlara sahiptir. Öyleyse Ethica'yı 'anlayamamak' diye bir şey söz konusu olamaz.
Zaten, bütün belirlenimlerini içeriyor olmasına rağmen, eserine Ontoloji, Epistemoloji, Kozmoloji türünden bir başlığı yakıştıramayıp, Etik adını veren yine Spinoza'dır. Onun bu tercihine uyarak, eserini tam anlamıyla bir günlük yaşam pratiği kitabı olarak ele almaya özen göstermek gerekiyor: Bir hayat bilgisi kitabı... Orada yalnızca --herkesin doğal olarak hakkında bir fikre 'sahip olduğu' --günlük hayattan, yaşam pratiğinden, tutkulardan, imgelemden, ve bireysel veya kollektif yaşamdan bahsedilmektedir. Buna karşın, ilk bakışta belki sokaktaki okuyucuyu dehşete düşürebilecek sunuluş biçimi (Öklid geometrisinde olduğu gibi, tanımlar, belitler, önermeler, kanıtlar olarak düzenlenmiş geometrik bir sunum içinde) çerçevesinde sürekli olarak Tanrıdan, Tözden, Sıfatlardan bahsedilmesi cesaret kırıcı olabilir.

Fluctuatio Animi

Spinoza felsefesi, 'ruhların dalgalanışı'nı siyasal yaşamın genel görünümü olarak, hatta tam bir model olarak ortaya atmakla başlar. Buna göre insanlar, kendilerine boyun eğdirebilecek kesin ve belirli yasalar bulunmadığında, böyle bir yasalı düzeni kendileri de üretmiş olmadıklarında, umutla korku arasında salınıp dururlar. Daha bu tesbit anında bile, Spinoza felsefesinin alabildiğine siyasallaştığı kesindir, çünkü önünde sonunda tarihe şöyle kabaca bir göz atmak bile, siyasal rejimlerin çoğunun bu iki duygunun kitleselleşmesine dayandığını gösterecektir: Tebalara verilen umut ya da yüreklere salınan korku... Umut taşıyan günlerinde insanlar mümkün olduğunca küstahtırlar; kalkıp işlerin pek de o kadar kolay olmadığını, bu umutlarının gerçekleşmesinin pekala olanaksız olduğunu onlara söylemeye kalkışırsanız sizi hiç takmazlar, hatta hakaret ederler... Ama gün gelip talih döndüğünde ve gelecekleri konusunda kuşkuya, hatta korkuya kapıldıklarında, en saçma sapan nasuhat bile onlar için, içinde bulundukları kötü durumdan kendilerini kurtaracak bir sihirli değnek haline gelir.