Artık dünyada pek çok yerde spor, neredeyse 'futbol' ile eşanlamlı; ancak bir süredir milyonlarca insanı peşinden sürükleyen bu oyun, 'şike ve teşvik primi'
iddiaları ile sarsılmakta. Ülkemiz de Avrupa futbolunu saran bu yangının, önemli bir parçasını oluşturmakta. Sporun doğasındaki rekabet ve mücadele ile sonucu önceden belirlenmiş (danışıklı) bir müsabakanın ortaya koyduğu tezat açıktır.Spor ve olimpiyat ruhundaki dürüst mücadele ve dostluk çerçevesinde oyun olan adil oynama kuralı 'fairplay' nasıl olur da insanlar tarafından paraya değişilir? Fakat sorun bu kadarla sınırlı da değil. Şike ve teşvik primi fiilleri, sporun seyir zevkini yok etmekle kalmayıp, legal ve illegal bahis kuruluşları vasıtasıyla yüksek miktarda haksız kazanç edinilmesine de neden olmakta. Bu suçların, organize suç örgütleriyle olan bağlantısı ise olayın vahametinin diğer bir boyutunu ortaya koymakta. Kanun koyucu, 14.04.2011 tarih ve 6222 sayılı 'Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun' ile bu fiilleri ceza yaptırımı altına almıştır. Ancak bu tercihin bizatihi kendisi gibi, suç tanımının yeterli netlikte olup olmadığı, öngörülen cezaların hakkaniyete uygun (orantılı) kabul edilip edilemeyeceği ve kanunun yargılama usulüne ilişkin kabullerinin neler olduğu, üzerinde tartışılması gereken konulardır.

Bununla birlikte, söz konusu ülkelerin şike ve teşvik primi iddialarına karşı ortaya koyduğu tavır, Türkiye'nin de bu
konuda daha kararlı adımlar atması gerektiğini göstermiştir. Böylece, 'şike ve teşvik primi' tartışmaları; doping, sporda şiddet ve holiganizm gibi kronikleşmiş sorunlarımızın önüne geçerek, gündemde ilk sıraya oturmuştur. 14.04.2011 tarih ve 6222 sayılı kanun ile de şike ve teşvik primi 'suçu', ceza mevzuatımızdaki yerini almış durumda. Söz konusu düzenleme, spor camiasından pek çok önemli ismin tutuklanmasına sebep olan ve basında 'şike soruşturması' olarak yer alan süreçte, yoğun bir tartışma süreci yaratmıştı.Bu çalışmadaki maksat, 6222 sayılı kanunun 11. maddesinde yer alan şike ve teşvik primi suçunun, yapısal unsurlarını incelemek olduğundan, somut olayla ilgili değerlendirmeler yapmaktan kaçınılmıştır. Ancak yarattığı tartışmalar, bize bu kanunun uygulanması sürecinde karşılaşılabilecek sorunlar hususunda ışık tutmuş, somut problemler dikkate alınarak genel ve soyut açıklamalar yapılmaya çalışılmıştır.Hemen belirtelim ki, şike ve teşvik primleri, sporun bütün dalları için ortak bir tehdit unsurudur. Fakat Türkiye'deki önemine binaen, çalışmadaki açıklama ve örnekler daha çok 'futbol' göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Kuşkusuz bu açıklamalar, bünyesine uygun
düştüğü ölçüde, sporun diğer branşları için de geçerlidir.Bu süreç, taraftar güvenini zedelediği gibi, spor camiasından pek çok kişinin de (belki de haksız yere) isnat altında kalmasına sebep olmuştur. 2005 yılına gelindiğinde, bu soruna TBMM de el atmış ve meclis bünyesinde bir 'Şike Araştırma Komisyonu' kurulmuştu. Komisyonun hazırladığı geniş kapsamlı raporda, şike olgusunun Türk futbolunda,'mafyalaşma' derecesine ulaştığını belirtilmişti.

Olimpik ruh ve fairplay birçok ülkede olduğu gibi henüz ülkemizde kabul görmüyor.Bunu apaçık görüyoruz.Evet futbol denince Eskişehirspor'un süper ligde olması asıl mevzu gibi gelse de, dürüst bir şekilde sporun kuralları gereği iniş çıkışlar olsa da aslolan fairplay ruhuyla süper ligde olmamız daha keyifli.