'Hüüüüüüüüüp! Jjjjjjjjt! Nah-ha!
Tahriş olmuş hançereden fışkıran bu asîl seda gök kubbede tekrar tekrar aksettikten sonra arz küresine adeta rahmet gibi çöker, işitenlerin kulağını okşar, arada bir de yüreklerine endişe salardı.' (s.12)
***
İlk defa okudum İhsan Oktay Anar'ı, daha önce okumadığıma hayıflanarak…
Oluşturduğu büyülü dünya, görülmemiş kahramanları ve eskiçağdan, Osmanlıca'dan, felsefe ve bilimden beslenen, aynı zamanda kendine has hayal ürünü dili; kudretli ve özgün anlatımıyla beğendim.
Zaten pek fazla edebiyat aramayanlar da dahil, her kesimden okuyucusunun olduğu da anlaşılıyor.
Okurken 'Ekmek Teknesi' dizisindeki Herodot Cevdet'in hamaset saçan sesini duyar gibi oldum.
***
Roman 'on tört ayar insan, on sekiz ayar hırsız, yigirmi tört ayar namussuz ruhuna sahip som bir süprüntü' ve 'Kasımpaşalılığın ta kendisi' dedirten İdris Âmil Efendi'nin çocukluğundan gençliğine uzanan zaman diliminde başından geçen olaylar silsilesini anlatıyor.
O bir 'antikahraman.'
Doğuştan sünnetli, çocuk yaşta 'kutub' mertebesine erişmiş,
'Olmak' ya da 'elde etmek' uğruna her türlü bayağılığı iş edinmiş bir kişinin yaşam öyküsü,
Absürd unsurlarla süslenerek ironik anlatım içinde bir kara mizah olarak sunulmuş okuyucuya.
Galiz bir kahraman olabilmek için köfteci, sinema artisti, şair, yazar, yayıncı, kabadayı, garson vb. olarak başarısız girişimlerin adamı.
İyiliğin, saflığın değil de, uyanıklığın, kabalığın, çıkarcılığın, yalancılığın, bencilliğin, kısaca insanoğlunun en 'saf' halini gösteren antikahramanın ve çevresindekilerin yaşam öyküsü.
***
İdris Âmil'in çevresine yerleştirilen diğer kişilerin de romanın konusundan bağımsız öyküleri de ana temayı destekler mahiyette, sırıtmadan yer alıyor romanda.
İnsanoğlunun varoluşsallığı ve bugünün penceresinden siyasal eleştirisini dış halkada hissettirirken, iç halkada kültür-sanat ortamlarına çöreklenen 'kofti' unsurları eleştiriyor.
Sıradanlık kahramanlaşıyor, aleladelikten cevher çıkarılıyor, fevkaladelik yaratılıyor. Fevkalade görünenin altındaki pisliği de gözler önüne sermeyi ihmal etmiyor.
Cahil cesareti, şark kurnazlığı, kendini bilmezlik gibi bu topraklara dair, başımıza bela ne varsa bir karakterde toplanmış.
Yüzyılımız Türkiyesi'ndeki bayağılığın portresi çizilmiş, heykelleşip cisme dönüştürülmüş sanki.
***
Kitap, kadının tarihi ve sosyal konumu/değeri hakkında da unutulmayacak bir yorum getiriyor.
'Kadınlar kavga etmedi ama bütün kavgalar kadınlar içindi, medeniyeti kadınlar kurmamıştı ama medeniyet kadınlar için kurulmuştu.' (s.18)
Hayır diyen var mı?
***
Daha sonra İdris Âmil'in Kasımpaşalı bir kahraman olması, yolunu bir şekilde bulmak için şiir okumaktan hırsızlık yapmaya kadar geniş bir vizyona sahip olması derken, belki yazarın amacı bu değilse de okuyucunun aklında 'acaba?' sorusu hasıl olabiliyor.
'Acaba gerçek hayattaki onca tipleme eleştirilirken, birileri de payını almış mı?' diye soruyor insan ister istemez.
Genelde okuduğum yaşamları ve tipleri günlük hayatla özdeşleştirme huyum vardır. Bu kez bunu yapmayacağım. Şüphe uyandırsa da, özel birileri için bu tür düşünmeye fazla bir destek yok kitabın karakterinde.
Toplumun tümüne bakmanın daha yararlı olduğunu sanıyorum.
Gözlerini eleştirel bir açıda tutarsan, elini uzatınca çevrende dokunabileceğin karakterler anlatılmış aslında.
***
Türk Dil Kurumuna göre 'galiz' kelimesi, 'kaba, çirkin, terbiye dışı' anlamına geliyor. Galiz kahraman da bu safralardan yararlanarak kendine yer edinmiş kimseler…
Yaşadığımız topluma baktığımızda, hemen yanı başımızda onlarca galiz insanın olduğunu; salladıkları nidalar farklı da olsa kabalık, çirkinlik, terbiye dışılık, çıkarcılık, bencillik, iftira, küfür, hakaret, yalan dolan, kıvırma gibi unsurlardan yararlanma utanmazlığıyla birer galiz kahramana dönüşebildiklerini; istesek de istemesek de onlarla aynı havayı soluduğumuzu, aynı hayatı paylaştığımızı görebiliyoruz.
Peki, ne yapabiliyoruz?
Hiçbir şey!
Üstelik istediğin kadar iyilik ve değerle donatılmış insan ol, ulaşılabilecek tek sonuç, galiz kunduralar altında ezilmek oluyor.
***
Kitabı okuyunca 'toplumsal eleştiri böyle olur işte' dedirten; kızım sana söylüyorum, hepiniz anlayın sonucunu çıkarabiliyoruz.
'Mevcudiyetin çekilmez hoppalığı' tam olarak bu işte.