Bazen bizi özetleyen her şey bizim coğrafyamızın dışından nasıl görünüyor diye bakıyorum da; Rönesans mesela, Chaucer mesela... Garip akımında kendimizi nasıl bir elekten geçirip nasıl bir ikinci yeniye yola çıktık ve Nazım hep kalmadı mı bir yanımızda? Diyeceğim şu ki Behçet Necatigil ile geçtik mi gerçekten o tünelden? Sezai Sarıoğlu naifliğine ihtiyacı var şiirin bence daha çok, Melih Cevdet'in tanımsızdır demek de bir tanımdır dediği şiir devrimci bir hümanizm susuzluğunu yaşıyor bence çünkü. Sezai Sarıoğlu başlı başına hem kendi içimizde süregelen tamirat ihtiyacımıza hem de şiirin evrensel bir boyuta bu coğrafyadan da ulaşabilmesi için çok önemli kalemdir, yoldaştır.
Sezai Sarıoğlu'na pek yakında geleceği Eskişehir'den nar tanelerince sevgiler.

7 Ocak 2017'de gerçekleşecek Eskişehir Edebiyat Buluşmalarının 3'üncüsü için Sezai Sarıoğlu'nun yanı sıra Rahmi Emeç, Ömer Asaf Tosun ve Şenol Morgül de Eskişehir'de olacaklar.

Üstadın dizilerinden :

'sen yenisin galiba; sözcüklerin akşamdan kalma
dünyada kendini yaşayacağın içten bir köşe yok
omzunda eskimiş kuşlar, dilinde radikal bir rüzgar
gülcü çocuk, hayallerinde cimrisin, diyor sana
sen yenisin galiba, ürkekliğin yabansı ve yabancı
cümle kurmakta gecikiyorsun, harflerin serçe
sen yenisin galiba; aşığa Bağdat soruyorsun '
...............


BİR ŞAİR - ÖMER ASAF TOSUN

FANTEZİ

kuyruğu telaşlı bir balık
sorma diyor, hangi sulardan geldiğimi
avcılara yenildim bir akşam vakti
ay kurudu gökyüzünde
illa ki kırmızı
illa ki serap...

dinle kirpiği yaşlı balık
ışıkları kapatalım mı, kapatalım kime ne?
baş başa kalmalıyız bu gece
senin aklında
çerçeveye sığmaz çırpınışlar adamakıllı
benim sayvanımda dağılmış felsefe okulu
illa ki kırmızı
illa ki şarap...

şimdi sana ne kadar fazla anlatsam az
ne kadar az konuşsam fazla
kül tablasında yarılanmış duman arsızı
elimde altamira'dan kalma ezim üzüm sızı
illa ki serap
illa ki şarap...



BİR FOTOĞRAF

Edebiyatın önemli isimlerinden Enis Batur, Rahmi Emeç ve Haydar Ergülen - Eskişehir.




FELSEFE - HEIDEGGER

Heidegger'e göre Sokrates öncesi felsefecilerden Parmenides, Heraclitus ve Anaximander ilk öncelikle Varlığı düşünenlerdir. Bu düşünürler Varlık nedir sorusunu dolaysız ve öncel bir biçimde sordular (- Fakat Sokrates sonrası düşünürler, Varlık sorusunu (Seinsfrage, the question of Being) ikinci planda ele aldılar. Bu yüzden felsefenin konusu olan Varlık nedir sorusu, yerini var olan nesneler ve objeler nedir sorusuna bırakmıştır. Sonuçta Plato ile başlayan İdealar dünyasının görünüşler dünyasından ayrımı, Varlık ile nesneler arasındaki ayrıma yol açtı. Bu ayrım felsefenin başlıca konusu olan Varlık bilminin (Ontolojinin) değer yitirmesine neden oldu. Heidegger'e göre felsefenin amacı temel ontolojidir (fundamental ontology). Bundan dolayı, temel ontoloji geleneksel metafiziği ve felsefeyi yıkıp, Varlığın anlamı nedir sorusunu cevaplandırabilecek tek bir inceleme ve araştırma alanı olmalıdır. Çünkü felsefe tarihi, Heidegger'e göre, 'Varlık nedir' sorusuna geleneksel ve metafiziksel bir yaklaşımla yanlış açıklamalar ve yorumlamalar getirmiştir. Böylece felsefe tarihi, yerini geleneksel Aristo metafiziğine bıraktı. 'Varlık' nesnelerden ve Varoluş existence) ise'öz'den ayrıldı. Bu ayrımlaşma sonucu bu kavramlar açık bir niteliği olmayan varsayımların etkisinde kaldı. Heidegger'e göre öz'ün varoluş üzerindeki önceliği yüzünden varoluşun mutlak ve öncel anlamı kayboldu ve unutuldu. Böylece 'Varlık', felsefe tarihi içinde Bir, Logos, idea, Ousia, Töz (Substance), Algılama, Monad, Nesne, Ben, Ruh ve İstenç vs. gibi çeşitli anlamlarda yorumlandı. Fakat tüm bu anlamlar 'Varlık'ın mutlak ve öncel ontolojik anlamını veremez. Çünkü Sokrates sonrası düşünürler 'Varlık'ın gerçek anlamını metafiziksel kavramlarla açıklayıp onun asıl anlamını unutturdular. Heidegger'e göre geleneksel felsefe yeniden incelenip ve yorumlanıp yeni bir yön ve yol verilmek suretiyle orijinal anlamına kavuşturulmalıdır.