Hepimizin hayatında unutamadığı öğretmenlerimiz olmuştur.
Bazen tatlı bir tebessümle.
Bazen sert bir bakışla.
Bazen de unutamadığımız sihirli bir sözcükle hatırlarız onları.
Bir an ilköğretim yıllarıma gittim.
O küçücük köyün, küçücük okuluna ve koca yürekli öğretmenimin yanına.
***
OKULA BAŞLAMA SERÜVENİM
Evin en küçük bireyi ve hassas bir bünyeye sahip olmam, evdekilerin üzerime titremesine neden oldu. Bu durum sizin bazen lehinizedir bazen aleyhinize.
Aile bireylerine isterseniz birçok şeyi yaptırabilirsiniz.
Aleyhinize olan kısmı ise hastalanmasın diye, bütün gözlerin üzerinizde olmasıdır.
Bütün gözlerin üzerinizde olması demek, bembeyaz karı camdan izleyip içinde yuvarlanamamanız demektir ya da yağmurun mis gibi kokusu altında ıslanamamanız demektir.
Sabaha kadar başınızı bekleyen annenizin olması, üç ayrı doktora götürüp, iyileştiremeyen, kendi çözümleriyle tedavi eden babanızın olması demektir.
Acıktım sözcüğünü duyar duymaz, evdeki her bireyin koşarak size açık büfe ikram sunması demektir.
Bunun bir çözümü olmalıydı.
Bir sabah kalktığımda, ablam okula başlamanın heyecanıyla önlüğünü giyiyordu.
Ben de okula gideceğim deyip, bir anda ablamın yedek önlüğü giyip, peşine düştüm.
Tabi heyecanım uzun sürmedi, abim kucaklayıp geri eve getirmişti.
Okul diye ağlamaya başlayınca, daha küçüksün yaşın tutmuyor.
Okula almazlar seni diye teselli etmeye çalışıyorlardı.
Bense ısrarla, denemediğiniz bir şey hakkında kesin konuşamazsınız diye bilmişlik yapıyordum.
Benimle mücadeleleri ancak bir hafta sürebildi, ikinci hafta abim kucağına alıp okula götürdü.
Öğretmenin yanına gittik.
Öğretmen nüfus cüzdanıma bakıp, yaşı küçük dedi.
Abim evde sorun çıkarmamam için, bak kendi kulaklarınla duydun. Hadi gidelim dedi.
Bense hala ümidimi kesmemiştim.
Öğretmene dönüp,
Önemli olan hissetmek değil mi?
Ben kendimi okula başlamaya hazır hissediyorum, dedim
Öğretmen kahkaha atıp, tabi ki öyle, sen hazırsan başlayabilirsin, dedi
Nasıl heyecanlanmıştım.
Sabah ablamla önlüklerimizi giydik fakat hala ablam gibi özgür değildim, eve beş dakika olan okula abim kucağında götürmüştü.
Sınıfa girdiğimde, öğretmenim Aslan Karakaş kucağına alıp, hoş geldin Mercimek Yavrusu dedi.
Teneffüsler de kucağına alır, benimle sohbet ederdi.
'Hayalini kurduğun bir şey var mı diye sordu?'
Ben de camdan dışarı bakarak uçmak istiyorum, dedim.
Dışarı çıkarıp, olanca hızıyla beni yukarı fırlattı, ben de kanat çırparak tekrar kendimi öğretmenimin kucağında buldum. Birkaç kez tekrarladı, kısa süreliğine de olsa uçmuştum ve çok mutluydum.
Okula bir hafta gidip, iki hafta gidemesem de herkesten önce okumayı yazmayı öğrenmiştim.
Bazen üst sınıfların anlatamadığı dersleri bana anlattırırdı.
Evde annem özet çıkarır, beni çalıştırırdı, kendi dilimle yorumlar katar anlatırdım.
Matematiği çok severdim, eğlenceli bir şekilde öğretirdi. Koskoca iki yılı dolu dolu geçirmiştik.

KÜÇÜK DÜNYAMIN YIKILDIĞI AN
Yine bir sabah okula geldiğimde öğretmenim üzgündü. Sebebini anlayamasam da benim de günüm iyi geçmemişti.
İkinci günü hızlı adımlarla sınıfa girdi, mercimek yavrusu gel deyip kucağına aldı ve bir çırpıda öğretmenler odasına götürdü. İçeride başka bir adam vardı.
'Bak mercimek yavrusu, artık öğretmenin o olacak... Onunla çok güzel zaman geçireceksin' dedi.
Hayır, istemiyorum diye, kucağına tırmanıp boynuna sarıldım.
'Ama onun kocaman kamyonu var seni gezdirir' dedi.
Hayır, istemiyorum diye yineledim.
Affedersin senin dilinle konuşmam gerekiyordu, dedi.
Beni ikna etmek için saçma sapan hikayeler uydurmaya başladı.
Bana yalan söyledin, hani hiç gitmeyecektin dedim.
Küçük dünyam yıkılmıştı.
Kollarından sıyrılıp ağlayarak dışarı çıktım.
***
'Öğretmen bir sanatkardır, yarının temelini o attığı gibi, değerli kişilik hamuruna da biçim verir.'
Değerli öğretmenim Aslan Karakaş, inşallah bir gün bir yerde tekrar yolum sizinle kesişir. Sizin ve sizin değerli öğretmenlerimizin günü kutlu olsun. İyi ki varsınız.