Saatlerimi alıyor bir yazıyı yazıp, yazı işlerine gönderilecek hale getirmek.
Yazının öncesi…
Sonrası…
Gecesi…
Gündüzü…
Aklında evirip çevirmesi…
Yazacağın yazının en olmadık zamanda aklına gelmesi…
Mesela diyelim ki gece yarısı sevdiğin kadınla!...
Yani karınla…
Yatağa gitmeden önce, yani gün bitmesin diye ki yatağa yatıp da uykuya vardığın an o gün bitmiş demektir, son bir kez sıcak bir şeyler içelim dediğinde…
Bırakalım bu saçmalıkları!
Sözü döndürüp dolaştırmayı...
Evirip çevirmeyi!
Diyelim ki sevdiğinle sevişiyorsun gece yarısı…
Gecenin sessizliğinde ve karanlığında…
Pat diye yazı geliyor aklına.
Böyle bir şey işte yazı!...
Sizin çerez niyetine okuyuverdiğiniz…
Yahut da okumadığınız…
Okumaya tenezzül etmediğiniz…
Yahut da sadece başlığını okuyup şöyle bir göz gezdirdiğiniz…
Zaman da değişti artık, okumanıza da lüzum yok, sosyal medyada beğenmeniz…
Yani parmak göstermeniz yeterli!
Anlayacağınız kendimizi harf harf, hece hece, kelime kelime, cümle cümle tüketişimiz sizin bir başparmağınız için! Ne halta yarıyorsa o başparmak!
Ne günlere kaldık? Nereden nereye geldik?
Ama işte…
Bir cümle yazıyor bir yosma, gece yarısı sosyal medya sayfasına!...
Bağlaç, ek; imla, noktalama o tek bir cümlede dahi birbirine girmiş bir vaziyette.
Yüzler, binler beğenmekle kalmıyor; fikir beyan ediyor.
Çoğu da yaşlı başlı adamlar!
Kimileri lügat parçalıyor.
Kimileri şairliğe soyunuyor karşısındaki…
Yahut da hayalindeki genç kadınının yazdığı o tek bir cümle uğruna.
Seni geri zekalı ahmak!

***

Rıfat Ilgaz yaşasaydı, görseydi bu günleri ne derdi?
Cahit Külebi sonra?
Bir gün telefonla aradım Cahit Külebi'yi.
Varlık dergisinde yayımlanan şiiri beni etkilemişti. Enver Ercan'dan telefonunu alıp aradım kendisini.
Hayatının son günleriydi. Sesinden ne kadar yaşlandığı anlaşılıyordu.
Şiirini çok beğendiğimi; o duyguyla, bir anlık cesaretle kendisini rahatsız ettiğimi söylediğimde beni şaşırtan, biraz da kederlendiren birkaç şey söyledi:
'Ne rahatsız olması,' dedi. 'Sen şiirim için beni aradın ama artık bizi şairden saymıyorlar. Gençler adımızı bile bilmiyor artık!'

***

Sonra Rıfat Ilgaz!
Ne demişti, 'Yaşıyoruz' şiirinde?
'Ben ölmedim…' demişti.
'Beni öldürmediler de;
Yaşıyorum, yaşıyorum işte,
At kıçında sinek gibi,
Töööbe, töbe!
Kapandı yüzümüze dergi kapakları,
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda.
Şiir… O yosmanın boyuna.
Gazete… Gelene gidene başyazı.
Ara ki bulasın sayfalarda
Şair Rıfat Ilgaz'ı.
Düştükse itibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz işte,
Yaşıyoruz dedik, yaşıyoruz be,
Heeeey, fincancı katırları!'