Her şeyi bir tarafa bırakacak olursak…
Dertleri, kaygıları, sıkıntıları…
'Bu çocuğun işi nasıl olacak; nasıl iş bulacak bu çocuk,' sorularına geceli gündüzlü cevap aramaları bir kenara bırakacak olursak…
Nasıl olacaksa olacak.
O da kendine bir iş bulup geçimini sağlayacak elbette.
O da bizim gibi…
Gittikçe kıldan ince, kılıçtan keskin sırat köprüsüne benzeyen bu dünyadan geçip gitmeyi başaracak elbette.
***
'Üniversite sınavı sonunda çocuk bu sene de bir yere yerleşemedi,' diye kendi kendimize dert etmeyi de bir kenara bırakacak olursak…
O da elbette bir yere yerleşir.
Bu sene olmazsa seneye.
Önemli olan severek okuyacağı bölüme yerleşmesidir.
Ve seveceği mesleği yapması…
Ve seveceği kişiyle evlenmesidir.
Hayatın da okumanın da yaşamanın da var olmanın da özü budur.
Öyle hayatlar vardır ki…
Zehir zemberek!
Bütün hayatın perişanlık, sevgisizlik, kültürsüzlük, medeniyetsizlik; bütün hayatın hır gür içinde geçer.
Dünyaya geldin mi gelmedin mi, yaşadın mı yaşamadın mı anlayamazsın.
Bunu anlamanın da yolu iyi bir üniversite, iyi bir iş, iyi bir makam, iyi bir mevki değildir.
Zenginlikse hiç değildir.
Malın, mülkün, servetin, son model araban, apartmanın, yatın, katın...
Ne halta yarar, mesela Suriye'deki iç savaşta ölen…
Ya da dünyanın herhangi bir yerinde terör kurbanı olan çocukların, kadınların, gencecik insanların karşısında.
Onun için…
Bırak dert etmeyi!
Çocuk bu sene olmazsa seneye bir yere yerleşir elbette.
Sonra üniversiteyi bitirip severek çalışacağı bir iş bulur.
Sonra güzel, ömür boyu seveceği, gerçekten seveceği bir eş bulur.
Ve sonra…
Sonra gün gelir ne sen kalırsın bu dünyada ne o; yerinizde yeller eser.
Görüyorsunuz işte.
Hiç de dertlenmeye gerek yok o ne olacak bu ne olacak, diye.
***
Kavgayı da bir kenara koyacak olursak…
Konuyla komşuyla…
Emmiyle, dayıyla, biraderle, kayınbiraderle, 'aslan bacanak'la…
Eltiyle, görümceyle; kaynanayla, gelinle…
Nedense insanlar hep en yakın akrabalarıyla kavgalı olur.
'On yıldır konuşmuyoruz biraderle?'
'Niye?'
'Öyle oldu böyle gitti…'
'O şöyle dedi ben böyle dedim…'
'Onun çocuğu bizim çocuğa…'
Ivır zıvır yani!
***
Kahve kültürüyle memleketi kurtarma heveslerine kapılıp akşam haberlerinde televizyon ekranında konuşan siyasilere boş yere öfkelenip durmayı da bir kenara bırakacak olursak bir anlığına…
İşte o zaman, Necip Hanım ile İsmail Hakkı Efendi'nin birlikte söyledikleri 'Karaman Havası'nın tadına varabiliriz.
Yahut da Beethoven'ın 'Dokuzuncu Senfoni'sinin, Rodrigo'nun 'Gitar Konçertosu'nun, Vivaldi'nin 'Dört Mevsim'inin tadına varabiliriz.
Neden bilmem, beni en çok 'Sonbahar' etkilemiştir her zaman.
Fakat bir süredir hiçbir şey dinleyemiyorum.
İstediğim gibi okuyamıyorum bir süredir.
Ve istediğim gibi yazamıyorum.
Belki de ne dünya ile ne de kendim ile kavgayı bir kenara koyamadığım için.
Kafamın içi arı kovanı gibi.