10 Aralık 2012 günü, 'İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabul edilmesinin 69. yıldönümüydü.
'Dünya insanlığının ortak aklıyla yaratılan en önemli hukuksal belge' olan bu Bildirge'nin değeri yıllandıkça daha da artıyor.
Ancak bu yıl dünyanın birçok ülkesinde ve bizim ülkemizde bu özel ve önemli gün için 'anlamlı kutlamalar' yapılamadı.
Çünkü bölgemizde ve dünyada 'SAVAŞ' kol geziyor…
Çünkü bölgemizde ve dünyada 'DİKTATÖRLER' kol geziyor…
Ve çünkü günümüzde ülkemizi, bölgemizi, dünyamızı 'İNSAN HAKSIZLIKLARI' sarmış durumda…

SÖZ KONUSU 'YAŞAM HAKKI' OLUNCA…
Bilindiği gibi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, çok anlamlı bir 'giriş' bölümünden sonra 30 maddeden oluşuyor.
Bence günümüz koşullarında bu Bildirge'nin 3. maddesi çok büyük önem taşıyor:
' Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.'
Savaşın ve diktatörlerin kol gezdiği günümüz dünyasında ise 'korku ve güven duygusu tüm insan haklarının önüne geçmiş durumda…'
Bir başka deyişle, 'insan haksızlıkları, insan haklarını yutuyor…'
Onun için dünyada önce 'barışın patlatılması…', ve 'demokrasinin yeniden örülmesi…' gerekiyor.

DİKTATÖRLER İNSANLIĞIMIZI KİRLETİYOR
Diktatör, 'Tüm hukuk, bilim ve etik kurallarını çiğneyerek; devleti keyfine göre ve baskıyla yöneten kimse…' diye tanımlanabilir.
İşin ilginci, tüm diktatörler 'ortak özellikler' taşıyorlar.
Örneğin tüm diktatörlerin 'bencillik, düşman yaratmak, yalan söylemek, yalnızlık, eleştiriden korkmak, böbürlenmek, pohpohlanmak, diktatörlüğünü inkar etmek…' gibi 'kişilik özellikleri' var.
Diktatörlerin 'yönetimsel özellikleri' ise günümüzde adeta markalaşmış durumda. Şöyle ki:
  • Medyaya baskı yapmak ve yandaş medya oluşturmak…
  • Polisi, orduyu ve istihbarat servisini kendi doğrultusunda politize etmek…
  • Hukuku, bilimi ve sanatı ayak bağı olarak görmek…
  • Yasama, yargı ve yürütme güçlerini kendi elinde toplamak…
  • Devlet gücünü yandaşlarının lehine, rakiplerinin aleyhine kullanmak…
  • Korku ortamı oluşturmak…
  • Kitlelerin dinsel ve ırksal duygularını kışkırtmak…
  • Toplumdaki farklılıkları körüklemek…
  • Seçimle ya da darbeyle iktidara geldikten sonra, demokrasiyi işlevsizleştirerek kendi iktidarlarını mutlaklaştırmak…
Ne yazık ki insanlık tarihimizde bu tanımlara uyan diktatörlerin çok sayıda örneği var.
Ve o vampirler milyonlarca masum insanın kanını ve gözyaşını içtiler…
O diktatörler ki, hiç yıkılmayacağını sanarak insanlara kan kusturan ve sonları çok kötü biten insanlık müsveddeleridir…
Size yakın tarihimizdeki diktatörlerden bazılarının isimlerini, ülkelerini ve sonlarını anımsatmak istiyorum:
  • Adolf Hitler, Almanya, intihar etti.
  • Benito Mussolini, İtalya, kurşuna dizildi.
  • Nikolay Çavuşesko, Romanya, kurşuna dizildi.
  • Saddam Hüseyin, Irak, asılarak idam edildi.
  • Muammer Kaddafi, Libya, linç edildi.
  • Hideki Tojo, Japonya, asılarak idam edildi.
  • Pol Pot, Kamboçya, ev hapsinde öldü.
  • Mobutu Sese Seko, Kongo, sürgünde öldü.
  • İdi Amin, Uganda, sürgünde öldü.
  • Kenan Evren, Türkiye, yalnızlaşarak öldü…
Geçmişte kalan diktatör örnekleri daha da çoğaltılabilir…
Ancak işin acısı, günümüz dünyasında da 'çağdaş diktatörler(!)' zehirli mantarlar gibi hızla çoğalmaya başladı. Bunlar hem de 'çoğunluk tarafından seçilerek(!)' iktidara geliyorlar… Örneğin:
Donald Trump/ ABD, Viladimir Putin/ Rusya, Şi Cinping/ Çin, Kim Jong Un/ Kuzey Kore…
Dahası, günümüz dünyasının beş kıtasında diktatör örnekleri o kadar çok ki…
Ve bu dünya aynasına baktığımızda Türkiye'nin görüntüsü de öyle kötü sırıtıyor ki…

ÇOĞUNLUK DELİRİRSE…
Günümüz dünyasında demokrasinin yaman çelişkilerinden birisi; 'Diktatörlerin seçimle iktidara gelebilmeleri ve iktidarlarını çoğunluk desteğiyle sürdürebilmeleridir…'
'Diktatörlerin seçimlere hile karıştırması…' gibi bahaneler ne yazık ki bu yaman çelişkiyi açıklamaya yetmiyor.
Bence çelişki, 'halkın çoğunluğu tarafından demokrasinin salt seçime ve çoğunluk egemenliğine indirgenmesidir…'
Oysa demokrasinin en az seçim ve çoğunluk ilkeleri kadar önemli olan; 'eşitlik, özgürlük, güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, bilimin rehberliği, barış içinde birlikte yaşamak…' gibi ilkeleri de var.
Tüm bu ilkelerin bir dengeli bütünlük içinde yaşama geçirilmesi gerekiyor.
Ve böylesi bir demokrasi kültürünün 'çoğunluk' tarafından özümsenmesi/ içselleştirilmesi gerekiyor…
Aksi halde, meydan demokrasiyi ve çoğunluğu araç olarak kullanan diktatörlere kalmaktadır…
İzninizle bu yazıyı, demokrasi öğretisinde çoğunluk ilkesinin sapması örneği olarak sıkça anlatılan bir öykü ile bitirmek istiyorum.

*****

'Zamanın Çin imparatoruna bir gün müneccimleri derler ki; yedi gün sonra bir yağmur yağacak ve o yağmurdan sonra su içen herkes delirecek…'
'İmparator bunun üzerine sarayına kocaman bir sarnıç yaptırarak içini suyla doldurur.'
Öykü bu ya, 'Yedi gün sonra yağmur yağar ve su içen herkes delirmeye başlar…'
'İmparator ve saray efradı ise sarnıç suyu içtikleri için normaldirler…'
'Ama deliren halk çoğunluğuna göre, sarayın normalliği anormal görüldüğü için imparatora karşı isyanlar başlar…'
'İmparator ve saray bakarlar ki pabuç pahalı… Onlar da yağmur suyundan içerek çoğunluğa uyarlar…'

*****

Son yıllarda ülkemizde ve dünyada diktatörlerin sunduğu 'çoğunluk şerbetinden(!)' içerek demokrasiden sapan insanlar öylesine çoğaldı ki…
Üstelik ' İnsanların insanlığa verdiği zararı, hiçbir doğal afetin vermediği…' gibi bir tarihsel sabıkamız var.
Onun için insanlığın çoğunluğu olarak aklımızı korumak zorundayız…
Bilindiği gibi, çoğunluk deliliğinin panzehiri; 'bilimin öncülüğünde, demokrasinin güvencesinde ve sanatın güzelliğindedir…'
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…