Yaklaşık altı yıl önce 'Demokratikleşme Paketi çerçevesinde kamuda başörtüsü yasağı' kaldırılmıştı. Bu yasağın kalkmasını gerekçe gösteren eğitim işkolundaki bazı sendikalara üye çok sayıda erkek öğretmen okullarda 'Sivil İtaatsizlik Eylemi' yapıyor.

CEZAİ YAPTIRIM
GÖRMÜYORLAR
Görev yaptıkları kurumlarda 'Kılık Kıyafet Kanunu'na aykırı hareket ediyor. Erkek öğretmenler, eğitim kurumuna sakallı, uzun saçlı, kravatsız, kot pantolonlu hatta küpeli gidiyor. Bu sendikalara üye 'çok sayıda eğitimci yaşanan kural tanımazlığı içlerine' sindiremiyor. Bundan dolayı eyleme destek vermiyor. Kılık Kıyafet Kanunu'na uygun ve 'bir eğitimciye yakışır şekilde' okullarında görev yapıyor. Maalesef
Daha önce bu konuyla ilgili birkaç yazı yazdım. Öğretmenlerin okullarda serbest kıyafetle görev yapmasını eğitim kurumlarında 'disiplin açısından çok sakıncalı' buluyorum. Sendikalar kendilerini bu konuda haklı görüyorlarsa mücadele etmeleri de gayet doğal bir olay. Ancak bu eylemleri sadece Eskişehir değil, tüm Türkiye genelinde yaparken, hiçbir cezai yaptırım görmemeleri kafalarda soru işareti bırakıyor. Türbana izin veren AK Parti iktidarı, erkek öğretmenlere neden kıyafet özgürlüğü vermedi? İktidarın atadığı Valiler hükümet aleyhine protesto yapanlar hakkında 'hemen soruşturma açarken', eğitim kurumlarında kanuna aykırı şekilde kılık kıyafetle görev yapanlara neden müsaade ediyor? En ufak vizite eylemine soruşturma açanlar bu kuralsızlığa nasıl göz yumuyor? Bu olay sadece eğitimde değil, devletin tüm kurumlarında yaşanıyor.

SİYASİ OTORİTE
DESTEKLİYOR
Yaşanan bu manzarayı 'Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı itaatsizlik eylemi olarak gördükleri için mi' görmezden geliyorlar? Toplumda siyasi otoritenin 'bu eylemi desteklediği' algısı var. Ticari amaçlı özel okullar bu konuda 'taviz vermeyip, ciddiyetini korurken, devlet kurumlarının ciddiyetsiz davranması' kabul edilemez. Özel eğitim kurumları öğretmenlerin sokak kıyafetiyle, tıraş olmadan çalışmalarının başarıyı arttıracağını düşünseydi; zaten buna izin verirdi. Özel eğitim kurumları disipline bu kadar önem verirken, devlet okullarının 'içerisinin boşaltılmak istenmesi' ibretle izleniyor. Özellikle liselerde öğretmenler okula sakallı ve uzun saçlı girerlerse, o okulda disiplin sağlanır mı? İlimizdeki okul müdürleri, hastane yöneticileri kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı hareket eden personeller hakkında niye işlem yapmıyor? Maalesef ilimizdeki okul müdürlerinin büyük çoğunluğu da bu yönetmeliğe uymayarak, astlarına iyi örnek oluyor(!) Öğretmenlerinden cesaret alan öğrenciler de sakallı, uzun saçlı, küpeli ve dağınık şekilde derslere giriyor.
YEŞİL SARIKLA GİRER
Kılık kıyafet yönetmeliğini hiçe sayan bazı müdür ve öğretmenlerin, 'Okulda disiplin kalmadı. Öğretmenin öğrenciye saygısı kalmadı. Bir öğrenciyi azarladığımızda hemen velisine bizi şikayet ediyor' diye dert yandıklarına çok şahit oldum. Ben de onlara, 'Siz kılık, kıyafetinizle, saç, sakalınızla ve hitabetinizle öğrenciler gözünde saygınlığınızı yitirdikten sonra kimi kime şikayet ediyorsunuz' diyorum. Onlar hala 'Sivil itaatsizlik eylemi' yaptıklarını söyleyerek demokratik tavır takındıklarını belirtiyor. Ne yazık ki yaptıkları yüzünden okullarda 'disiplin' diye bir şeyin kalmadığının farkında değiller. İktidar bu konuda 'gerçekten samimi ise' kılık kıyafet kanunu kaldırır. Türbana izin veren zihniyet bunu da rahatlıkla yapabilir. Birilerini maşa olarak kullanarak, kamuoyu oluşturmaya çalışmaz. Önce öğretmenleri kılık kıyafet kanuna aykırı şekilde okullara gitmesine teşvik edeceksin. Sonra da 'öğretmenlerimiz böyle istiyor' diye kanunu değiştireceksin. Bugün 'çember, top sakalla derse giren öğretmenin yarın yeşil sarıkla okula gelmeyeceğini' kim garanti edebilir? Kimse tehlikenin farkında değil. Yakında okullarda ve hastanelerde 'IŞİD kılıklı' öğretmenler, doktorlar görev yaparsa, bunun sorumlusu sadece iktidar değil, onlara bu konuda maşalık yapanlar olacaktır.

TUTUNDUKLARI DALI KESİYORLAR
Türkiye'de devlet memuru olurken, herkes kılık kıyafet kanununu biliyordu. Eğitimciler, doktorlar, mühendisler, mimarlar, memurlar kamu kurumlarında göreve başlarken, 'uzun saç, çember sakal, küpe takılmayacağını, kravat takmanın zorunluğu olacağını' biliyorlardı. Zaten yaz döneminde Valilik izni ile kravat takılmıyor. Maalesef ülkemizin devlet hastanelerinde sayıları az da olsa 'erkek hastaya bakmayan kadın doktor ve hemşireler' çalıştığı iddiaları var. Velilerin büyük çoğunluğu çocuklarının okullara serbest kıyafetle gitmesini istemiyor. Ancak çocuklarını eğitim kurumlarında küpeli ve sakallı öğretmenlere teslim etmek zorunda bırakılıyor. Veliler son yıllarda neden özel okullara kaçıyor? Bugün 'sivil itaatsizlik eylemi yapanlar kendi tutundukları dalı' kesiyor. Milli Eğitim Bakanlığı kendi okullarını 'nitelikli, niteliksiz diye ikiye ayırma yanlışını' yaptı. Sistemli şekilde devlet okullarının 'toplum gözünde itibarı azaltılmaya' çalışılıyor.

YA SAKALINI
KES YA DA!
Devlet okulları boşaldığında atanamayan öğretmen sayısı daha da artacaktır. Yeni mezun olmuş pırıl pırıl eğitimci gençlerimiz asgari ücretle özel okullarda çalışmak zorunda kalacak. Birileri bunu istiyor ve planlıyor. 'Sivil İtaatsizlik Eylemi' yapan eğitimcilerimiz, bir de olaya bu açıdan bakmalarının faydalı olacağını düşünüyorum. Hadi öğretmenler kılık kıyafet kanununa uymuyor. Okul müdürleri niye uymuyor? Maalesef Eskişehir'de çok sayıda okul müdürü 'sakallı ve kravatsız' şekilde kuruma geliyor. Sendikal ayrımcılık yapılarak, masa başında 'bol kepçeden verilen puanlarla' müdürlük makamlarına oturanlar neden kural ve mevzuatlara uymuyor? Madem traş olmak , kravat takmak istemiyordunuz, neden yönetici oldunuz? Bir okul müdürüne yakışır şekilde kıyafetle çalışmayanlardan idarecilik görevleri alınmalı. Onlara; 'Ya sakalını kes ya da müdürlüğü bırak' denilmeli...
-----------------------------------------
NOSTALJİ
ANAP'IN GÜÇLÜ İSİMLERİ

Yıl 2004, 15 yıl önce. Anavatan Partisi'nin güçlü isimleri Mustafa Balcılar, İbrahim Yaşar Dedelek, merhum Sezai Aksoy, Selçuk Erşan ve İbrahim Kökdere birlikteler. 1983 yılında merhum Turgut Özal tarafından kurulan Anavatan Partisi Türkiye'de 8 yıl tek başına iktidar oldu. (1983-1991) 1995-2002 yıllarında kurulan koalisyon hükümetlerinin büyük çoğunluğunda yer aldı. 2002 seçimlerinde baraj altı kaldı. 2009 yılında DYP-Anavatan Partisi birleşti. Demokrat Parti oldu. 1951 yılında Sivrihisar'da doğan Mustafa Balcılar 32 yaşında Anavatan Eskişehir Milletvekili seçildi. 1983'den 1999'a kadar dört dönem milletvekilliği yaptı. 1951 yılında Eskişehir'de doğan İbrahim Yaşar Dedelek 1991 yılında DYP'den Eskişehir Milletvekili seçildi. 1993 yılında Genel İdare Kurulu'na seçildi. 1995 yılında DYP'den yine milletvekili seçildi. Ana-Yol Hükümeti'nde Devlet Bakanı oldu. Anavatan Partisi'ne geçti. 1999 yılında Anavatan Partisi'nden milletvekili seçildi. Meclis Grup Başkan Vekilliği yaptı. Merhum Sezai Aksoy ağabeyi Hüseyin Aksoy Özal'ın Özel Kalem Müdürüydü.
1984 yılında Anavatan Partisi'nden Eskişehir Belediye Başkanı seçildi. 5 yıl başkanlık yaptı. Altyapıya çok önem verdi. Bugünkü Büyükşehir Belediye binasını o yaptı. Ama içinde oturamadı. 2009 yılında vefat etti. Allah rahmet eylesin. Mekanı Cennet olsun. Selçuk Erşan Anavatan'da uzun yıllar İl Başkanlığı yaptı. Çok istemesine rağmen milletvekili olamadı. İbrahim Kökdere Anavatan'da Merkez İlçe ve İl Başkanlıkları yaptı. 2009'dan bugüne 10 yıldır Tepebaşı Belediye Meclis Üyeliği yapıyor.
------------------------------------------------------

CUMARTESİ HİKAYESİ
Patates-Yumurta- Kahve Çekirdeği

Bir gün genç kız babasına ağlayarak gelir ve hayatının berbat olduğunu ve zorlukların nasıl üstesinden geleceğini bilemediğini söyler.

NE GÖRÜYORSUN?
Gün boyunca karşılaştığı zorlukların onu çok yorduğunu, sanki sürekli olarak problemlerle uğraşıp durduğunu söyler.Kızını dikkatle ve sevgiyle dinleyen baba, aşçı olduğu için kendi yöntemleriyle kızına yardımcı olmaya çalışır ve onu mutfağa götürür. Aşçı baba, üç tane tencerenin içine su koyar ve birinci tencereye patates, ikinci tencereye yumurta ve üçüncü tencereye de kahve çekirdeği koyarak hepsinin altındaki ateşi de açar. Daha sonra sessizce yerine oturur ve suyun kaynamasını bekler. Genç kız babasının ne yaptığını anlamaz ama sabırla beklemeye devam eder. Yaklaşık 20 dakika sonra, ocağın altını söndüren baba, tenceredekileri tek tek farklı kaselerin içine koyar ve kızına sorar: 'Ne görüyorsun?'

PEKİ SEN HANGİSİSİN?
Hala merak içinde olan kız cevap verir: 'patates, yumurta ve kahve'
Babası: 'Daha yakından bak' der ve açıklamaya başlar: 'Patates, yumurta ve kahve çekirdeği, hepsi aynı derecede bir zorlukla karşılaştı. Ama hepsinin bu zorluk karşısındaki tepkisi farklı oldu. Patates, suya girdiğinde oldukça güçlüydü ama yaşadığı zorluk karşısında yumuşak ve zayıf oldu. Yumurta suya girdiğinde kırılgandı ve korumasızdı ancak yaşadığı zorluk karşısında sertleşti, katılaştı. Kahve çekirdeği ise diğer ikisinden bambaşka bir tepki gösterdi. Kaynayan suya maruz kalınca suyun rengini ve tadını değiştirerek içinde bulunduğu suyu tamamen değiştirdi, ortaya yepyeni bir şey çıkardı. Peki sen hangisisin? Yaşadığın zor durumlar karşısında nasıl bir tepki vermeyi seçiyorsun? Patates misin, yumurta mısın yoksa bir kahve çekirdeği mi?'
----------------------------------
FIKRA
BİR DAHA DENE EVLADIM

Kızının hamile olduğunu öğrenen anne haykırır;
-Kimden peydahladın söyle! Kız bir telefon açar, bir süre sonra evin kapısına bir Ferrari yanaşır. İçinden yakışıklı, uzun boylu bir delikanlı iner ve durumu anlatır;
-Efendim, ben konumum gereği kızınızla evlenemem ama çocuk kız doğarsa, 1 milyon dolarlık hesap ve triblex villa. Erkek doğarsa 10 milyon dolarlık hesap, 1 fabrika, birde villa. Ama düşük yaparsa...Tam o sırada kızın babası lafa girer,
-Düşük yaparsa bir daha dene evladım.