1861 Ticaret Antlaşmaları

29 Nisan 1861 tarihinde Fransa ile yapılan ticaret antlaşmasıyla kapitülasyonlar bakımından yeni bir dönem başlamıştır. Bu antlaşmayla 1838 antlaşmalarının kapitülasyon niteliğindeki hükümleri tamamen korunuyor ve ayrıca bir takım yeni ayrıcalıklar veriliyordu.
1861 antlaşmasında yer alan önemli yenilikler şunlardır:
  • Dışsatım resmi % 12'den % 8 e indiriliyordu. Her yıl yapılacak % 1'lik indirimlerle resim oranının 7 yıl sonra % 1 de sabit kalması hükme bağlanıyordu.
  • Dışalım resmi % 5'ten % 8'e çıkarılıyordu. İthal malı 6 ay içinde satılmadan yeniden yabancı ülkelere çıkarılacak olursa bu mal transit mal sayılacak ve alınan dışalım resminin % 7'lik bölümü geri verilecektir.
  • Transit resmi % 2 olarak belirleniyor ve 8 yıl içinde % 1'de sabit tutulmak kaydı getiriliyordu.
  • Tuz, tütün, silah, top, tüfek ve her türlü savaş araç ve gereçlerinin Osmanlı topraklarına sokulması yasaklanıyordu.
  • Boğazlardan Fransız ticaret gemileriyle geçirilecek ticaret eşyasından hiçbir gümrük resmi alınmayacaktır.

Bu antlaşmada yer alan tüm hükümler daha sonra diğer ülkelerle yapılan antlaşmalarda da kabul edilmiştir. Fransa ile yapılan 1861 antlaşmasından sonra aynı yıl İtalya, İngiltere ve Belçika, 1862 yılında Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, İsveç, İspanya, Danimarka, Prusya, Hollanda ve Avusturya; 1866 yılında Meksika, 1868 yılında Portekiz devletleri de yapılan antlaşmalarla yukarı da belirttiğimiz ayrıcalıklara kavuşmuşlardır.

Kapitülasyonları Kaldırma Girişimleri

Osmanlı Hükümeti, 19 Şubat 1869 tarihinde Tabiiyet-i Osmaniye Kanunu'nu çıkararak 'Osmanlı Uyrukluğu' sorununu çözüme kavuşturuyor ve kapitülasyonlara hukuken son vermeye çalışıyordu.
Daha sonra da kapitülasyonların kaldırılması için bazı çabalar gösterildi. Ancak, yitirilen savaşlar, dış borçlar kapitülasyonların kaldırılmasını sürekli olarak engelliyordu.
Kapitülasyonların ülkeye verdiği zararlar devletin ileri gelenlerinin dikkatini çekiyordu. Osmanlı Hükümeti 7 Temmuz 1869 tarihli muhtırayla İstanbul'daki elçiliklere şu protestoyu gönderiyordu :
' Uygulama alanında kapitülasyon antlaşmalarına esasen haiz olmadıkları bir genişlik ve elastikiyet verildiği ve bu antlaşmalar ile bahsolunup zaten istisnai bir mahiyette bulunan imtiyazlar sanki kafi değilmiş gibi bir de daimi bir müşkülata neden olan bazı suistimaller meydana getirildiği malumdur. Kapitülasyonların Osmanlı memleketlerinde medeniyetin yavaş yavaş yayılmasına karşı ne derece büyük bir engel teşkil ettiğini defalarca ispat eyledik. Hükümetimiz, kapitülasyonlardan mütevellit mahzurlar yüzünden bir kat daha tehlikeli bir hal alan suistimallerin devamına göz yumsa hem vazifesinde kusur, hem de şeref ve haysiyetini ihlal etmiş olur'.
Bütün sakıncalarına ve ülkeye verdiği zararlara karşın kapitülasyonları kaldırmayı başaramayan Osmanlı Devleti, Fransa ile yapılan 1861 ticaret antlaşmasının 17. maddesinde belirtilen 28 yıllık süre sona erince, bu antlaşmayı ve diğer ülkelerle yapılan antlaşmaları yenilemedi. Ancak, gümrük tarifelerinin yeniden düzenlenmesi amacıyla uluslararası bir komisyon oluşturulması için 5 Temmuz 1890 tarihinde bir sözleşme imzalandı. Bu sözleşmeye dayanılarak gümrük tarifelerine bazı yenilikler getirildi. Bu yenilikler şunlardır :
  • Gümrük vergilerinde daha önceden dışalım ve dışsatım mallarının değeri üzerinden gümrük vergisi alınırken, getirilen yeni yöntemle malların ağırlık, hacim, uzunluk gibi miktarları üzerinden vergi alınması kabul edildi.
  • Dışsatım ve transit resimleri kaldırıldı.
  • Dışarıdan alınan mallar sanayide kullanılmak üzere hammadde ve tüketim malı olarak ikiye ayrıldı. Bu mallara değişik oranlarda gümrük vergisi konuldu.

Kapitülasyonlar Avrupa ülkelerine, ekonomik ve mali üstünlük sağlamak yanında Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışma olanağı da sağlamıştır. Osmanlı Devleti'nin çöküş süreci içinde Avrupa sermayesi Osmanlı topraklarında rahatça yatırım yapma şansını elde etmiş, demiryolları, madenler, limanlar ve elektrik, havagazı, su işletmeleri tümüyle Avrupa şirketlerince işletilmiştir.
Önceleri Avrupa ülkelerine bir lütuf olarak verilen kapitülasyonlar, zamanla Osmanlı Devleti'nin çöküşünü hızlandıran önemli bir etken durumuna gelmiştir. Yabancıları vergilendirmek hakkından yoksun olan devlet sadece taşınmaz vergileri, dışalım ve dışsatım vergileriyle yetinmek zorundaydı. Zamanla bu vergiler de daraltıldı. Öte yandan Türklerin kendi karasularında gemi işletmeciliği ve kabotaj hakkı da bulunmuyordu. Deniz avcılığı tamamen yabancıların elindeydi. Bütün bu sınırlayıcı ve bağlayıcı ayrıcalıklar Osmanlı Devleti'nin sanayileşmesini olanaksız kıldığı gibi yaklaşan büyük çöküntüyü de hızlandırıyordu…
Kapitülasyonları kaldırma çabalarını her fırsatta sürdüren Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nın çıkmasından yararlanmak istemiştir. Savaşın başlamasından kısa bir süre sonra 1 Ekim 1914 tarihinden geçerli olmak üzere Eylül 1914'de kapitülasyonlar kaldırıldı. Ancak, kısa bir süre sonra birlikte savaşa katılacağımız Almanya başta olmak üzere bütün Avrupa Devletleri bu karara karşı çıktılar. Böylece bu girişim sonuçsuz kaldı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında kapitülasyonlardan fiilen yararlanamayan Avrupa Devletleri, savaştan yengi ile çıkınca dolaylı sömürme yollarını bırakıp, Osmanlı Devletini resmen ve fiilen parçalama yoluna gitmişlerdir. Türk Kurtuluş Savaşı, Anadolu'nun siyasal ve ekonomik sömürge durumuna getirilmesi yolundaki çabalara karşı verilen bir mücadele olmuş, emperyalist Avrupa ülkeleri bu emellerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardır.

Yabancı Sermaye
Osmanlılarda bugünkü anlamda yabancı sermaye 1850'lerde yapılan borçlanmalarla birlikte görülmeye başlandı. Borçlanmalarla başlayan sermaye girişinden sonra, bankacılık sektöründe faaliyet göstermek için yabancı sermaye gelmeye başladı. Daha sonraları da yabancı sermaye doğrudan yatırımlara (demiryolları, su, gaz, telefon, madencilik) ve ticarete yöneldi.
1854- 1881 döneminde dış borçlanmalar yoluyla gelen yabancı sermaye geri ödenenlerden fazla olmuştur. Bu durum ödemeler dengesi açıklarının borçlanmalar yoluyla kapatıldığını ortaya koymaktadır. Ülkeden çıkan yabancı sermaye 1882- 1914 arasında borçlanmalar yoluyla gelen yabancı sermayeden fazla olmuştur. Osmanlılarda 1854- 1914 döneminde dış borçlanmalar yoluyla gelen yabancı sermaye toplamı 296.850.000 İngiliz lirası, geri dönen yabancı sermaye toplamı da 196.437.000 İngiliz lirasıdır. Gelen yabancı sermayeden 15.818.000 İngiliz lirası daha fazla bir sermaye çıkmış olması, sermaye birikiminin bir bölümünün Osmanlı Devleti dışına çıkarıldığını ortaya koymaktadır.

Dış Ticaret
Osmanlı ekonomisinde duraklama 16. yüzyılda başlamıştı. Ekonomideki duraklamanın başlıca nedenleri, ticaret yollarının değişmesi, Avrupa ülkelerinde ekonominin manifaktür (= imalathane) ve kooperasyon (= işbirliği) aşamalarının tamamlanmaya başlaması, Osmanlıların kapitülasyonlarla (ahitnamelerle) yabancı ülkelere ticari ayrıcalıklar tanımasıdır. Bu ticari ayrıcalıkların en önemlileri yabancılara kendi bayrakları altında ticaret yapma serbestisinin verilmesi, ticari uyuşmazlıkların çözümünün elçi ve konsolosluklara bırakılması, gümrük ayrıcalıklarının tanınması, haraç ve yağmadan korunmasıdır.
Ticari ayrıcalıkların, ekonomik gelişme düzeyleri farklı olan ülkeler arasında dengesizlik yaratacağı açıktır. Bu nedenlerle Osmanlı ekonomisi Avrupa ülkelerinde üretilen mallara açık bir pazar olmuştur. Birkaç yüzyıl süren bu ayrıcalıklar Osmanlı ekonomisinin duraklamasına ve gerilemesine yol açmıştır. Bu arada ülke içinde uygulanan gümrük resimlerinin iç ticari ilişkilerin gelişmesini de önlediği görülmektedir.
Avrupa ülkelerinde ticari ilişkiler, sermaye ve teknoloji birikimi gelişerek sürerken Osmanlı Devleti'nde, ticari ilişkiler, sermaye birikimi ve teknoloji gerilemiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun sanayiinde başlayan gerileme 1815-1820'ye kadar yavaş seyretmekte, bu tarihlere kadar pamuk ipliği ve pamuklu dokuma ithal edildiği görülmemektedir. Fakat Napolyon savaşlarından sonra Avrupa pazarlarının kapanması karşısında Manchester fabrikalarının ürünleri Osmanlı pazarlarına akmaya başlamış, fabrika ürünleri karşısında ise el tezgahları rekabet edemediklerinden terk edilme ve çöküş hızlanmıştır. 1828 tarihinde İngiltere'den Osmanlı İmparatorluğu'na pamuklu mensucat ithali, bu tarihten dört sene sonra hemen hemen 10 katına çıkmıştır. 1838 muahadesi ise yabancı tüccarı 'en çok müsaadeye mazhar yerli tüccar' haklarına sahip kılmak, ithalat ve ihracat serbest bırakılmakla, bu çöküşe yardımcı olmuştur.
Sürekli yenilgiyle sonuçlanan savaşların getirdiği mali yükler de, az olan sermaye birikimini tüketmiştir. 19. yüzyıla gelindiğinde Avrupa ülkeleri sanayi devrimlerini gerçekleştirmiş, ucuz ve kaliteli mal üretimine geçmiştir. Osmanlı Devleti'nde ise 15. yüzyılda manüfaktür aşamasında olan üretim, kooperasyon aşamasına geçememiş ve dağılmaya başlamıştır.
Ülkede mali durum da çok kötü olduğundan dış ticaret açıkları ve bütçe açıkları sürekli hale gelmiş ve dış ülkelerden borçlanmalar başlamıştır. Bu süreç sonucunda, Avrupa sermayesi spekülasyon ve siyasal amaçlarla Osmanlı ülkelerine akın etmiştir. 1850- 1875 yılları arasında kurulan bankalar bunun göstergesidir. Bu süreç 1875'de Osmanlı Devleti'nin ödemeleri durdurması ve önce Rüsûm-u Sitte, sonra Düyûn-u Umûmiye İdaresi'nin kurulmasıyla yeni bir aşamaya gelmiştir. 1881 yılından 1919 yılına kadar Osmanlı Devleti sürekli dış ticaret açıklarıyla karşı karşıya kalmıştır.
Sanayileşmemiş, mal ve sermaye ihraç eden ülkelerle ticari ilişkilerde bulunan tarımsal yapılı ülkelerin dış ticaret açığı vermeleri doğaldır. Burada, fiyat değişmelerinin de göz önünde bulundurulması gerekir. Osmanlı Devleti'nin Avrupa ve Amerika'ya sattığı malların fiyatlarında 1855- 1873 döneminde % 29, 1873'den 1896'ya dek % 41 oranında düşme olmuştur. Dışsatım mallarının fiyatındaki düşüş 1855- 1896 yılları arasında toplam 5. 58'dir. Buna karşılık, 1896- 1913 döneminde, Osmanlı Devleti'nin aynı yerlere sattığı malların fiyatında % 27 oranında bir artış olmuştur. Mamul malların dünya fiyatlarında daha düşük oranda artış olmuştur. Dış ticaret açığı 1895 yılına dek % 40'ın üstündeyken, bu yıldan sonra % 2,5'a düşmüştür. Fakat daha sonraki yıllarda dış ticaret açığı yükselmeye başlamış ve 1913 yılında % 48,4 e çıkmıştır.
Bu dönemde, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının daralmasına karşılık dış ticaret hacminin genişlemesi, ülke ekonomisinin gelişmiş ülke ekonomilerine daha da büyük oranlar da açılmış olduğunu ortaya koymaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk yirmi yılı arasında, Osmanlı ekonomisinin Avrupa ekonomilerine gittikçe daha yoğun bir biçimde açıldığı görülmektedir. Bu süreç içinde, Osmanlı Devleti Avrupa'ya hammadde ve yiyecek maddeleri satan ve Avrupa'dan mamul madde satın alan bir ülke durumuna düşmüştür. En sonunda Osmanlı ekonomisinde tarım ve sanayi bütünleşememiş ve ekonominin iç dinamizmi kurulamamıştır. Tarım, hammadde ve sanayi kesimlerinin ülke içinde birbirlerini tamamlayacak sağlıklı bir yapıya kavuşma olanağı ortadan kalkmıştır.
Dış ticaret ve bütçe dengesi bozuk olan bir ülkenin ödemeler dengesi açığıyla karşılaşacağı kesindir. Bu nedenle ülkenin, sermaye birikimini ve sanayileşmeyi gerçekleştirememesi doğaldır. Bu kısır döngü sonucu borçlanmaların olması, Osmanlı tarımının Avrupa ülkelerinin sanayileriyle bütünleşmesi ve bu değişimin siyasal yapıya yansıması gelişme sürecinin doğal sonucudur.