Havalar da iyice soğudu.
Meteoroloji kar yağacak diyor ama…
Bir hafta geçti üzerinden.
Kar yağdığı falan yok.
Kuru bir soğuk var sadece.
E ne olacaktı, ocak ayının da sonuna geldik.
Kış işte.
Kış kışlığını, puşt puştluğunu yapacak tabi.

***

Bu dondurucu soğukta ne yapacaksın ki?
Pencereden dışarı, havaya bakıp…
Çay, kahve içip kitap okuyorum.
Böyle soğuk havalarda çay içerken zaman zaman aklıma geliyor:
Dostoyevski, babasına yazdığı mektupta, babasından para istiyor.
Parayı sadece en zaruri ihtiyaçları için istediğini, çay gibi lüks şeyler için istemediğini yazıyor.
'Eğer oğlunun bu acı ihtiyaçlarına destek olmak istiyorsan ona bu parayı gönder,' diye adeta yalvarıyor babasına.
Bilmiyorum neden…
Çay içerken zaman zaman aklıma geliyor bu.
Sizin de aklınıza geliyor mu böyle şeyler?
Neyse…
Boş verin.
Gelmediği daha iyi…

***

Çay içip kitap okurken bu soğuk kış gününde, arada bir yazı yazma isteği gelip gidiyor içimden.
S..tir et, diyorum, yazacaksın da ne olacak? Kim okuyacak? Okusa ne olacak?
Hiç!
Kimler kimler gelip geçti bu yoldan?
Bu gazete köşelerinden?
'Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi'nin yazarı Şinasi'den…
'Şiir ve İnşa'nın, 'Harabat Mukaddimesi'nin yazarı Ziya Paşa'dan…
Sonradan, 'Harabat Mukaddimesi' yüzünden araları açılsa da Ziya Paşa'nın arkadaşı, 'Tahrib-i Harabat'ın yazarı Namık Kemal'den başlayarak kimler kimler gelip geçti?
Mesela…
Mesela 'İkdam' gazetesindeki 'Bize Göre' başlığı altında yazdığı günlük kısa yazılarıyla fıkra (köşe yazısı) türünün üstadı Arap Haşim.
Mekteb-i Sultani'deki, yani Galatasaray Lisesi'ndeki şımarık zengin çocukları ona Arap Haşim, diyordu.
Babası Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey İstanbul'a atanınca, Libya'dan göçüp gelen, küçük yaşta annesini kaybeden; içine kapanık, sessiz, kimseye karışmayan Haşim'le, 'Arap Haşim' diye dalga geçiyorlardı.
Haşim'deki yeteneği keşfeden Edebiyat Öğretmeni, çocukların dalga geçtiği Arap Haşim'i Şair Haşim yapmıştı.
Şairlerin en garibi…
Kendisi söylüyordu, şairlerin en garibi olduğunu.

***

Buradan gelelim Ahmet Haşim'in, 'kasırgalar kardeşi' dediği 'Vilayet' gazetesinin başyazarı, Servet-i Fünûn döneminin zavallı yazarı Süleyman Nazif'e.
Ölümünden sonra kalan elli, altmış kuruş miras mezarının yapılmasına yetmediği için, devlet eliyle mezarının yaptırılması için bir heyet kurulan…
Ahmet Haşim'in öfkelenip, 'aç ölenlerin çürümüş kemiklerine mermerden köşk yaptırılmasa da olur' dediği Süleyman Nazif.

***

Daha yakınlara gelecek olursak…
Yazıya aşkla, tutkuyla bağlı olan Çetin Altan
Çetin Altan'ın ustası, 'Tan' gazetesinin yazarı, cenazesi on beş kişiyle kaldırılan Naci Sadullah
Sonra Vala Nurettin
Biraz daha devam edecek olursak yazıya…
İlhan Selçuk, Mustafa Ekmekçi, Hasan Pulur…
Ve köşe yazarlarının en bahtsızı, üstat Önder Baloğlu…
Ve daha kimler kimler gelip geçti bu gazete köşelerinden?
Biz de işte bugün burada, zifiri karanlıkta el yordamıyla, belki de hiç olmayan bir pencere, bir kapı; bir çıkış yolu arıyoruz.
Karanlıktaki bu umutsuz arayış senin için biraz da, sevgili okur.