Türkiye'de siyaset ve yönetim korkudan besleniyor. Hatta giderek korkunun yerini öfke ve şiddet almaya başladı.
AK Parti 3 Kasım 2002 yılında tek başına iktidar oldu.
Türkiye'de birçok insan laiklik elden gidiyor diye korktu.
AK Parti öncesi görevde olan bütün bürokratları korku sardı. Ne zaman görevden alınacağım korkusu.
Valiler görevden alındı. Bütün rektörler değişti. Bir dönem milli eğitim müdürü, okul müdürü olanların hepsi görevden alındı. Korkunun ecele faydası olmadı. Ama artık korkmuyorlar.
Gücü elinde bulundurana muhalif olanlar korkutuldu uzun bir dönem. Kimisi işinden oldu kimisi aşından. Kimisi de özgürlüğünden. Hapse girip bedel ödeyenler oldu korkuyu yenmek için. Şimdi artık muhalif olanlar da korkmuyor.
Korku siyaset ve yönetime hakim olunca korkunun hedef kitlesi değişti. Şimdi gücü elinde bulunduranları korku sardı. AK Parti'ye ait bürokratlar, belediye başkanları, siyasetçiler korkmaya başladı. Korkmaya başladılar çünkü sahip oldukları birer birer ellerinden alındı.
Bazılarının milletvekilliği, bazılarının belediye başkanlığı elinden gitti.
Artık iktidarda olanları, gücü elinde bulunduranları korku sardı. Hatta kimi zaman bu korku öfkeye dönüşüyor.
Kaybetme; korku, öfke ve şiddete dönüşmeden yaşanması gereken duygudur. Bazen insanlar, kurumlar, şirketler, toplumlar, yönetenler, siyasetçiler ve siyasi partiler de kaybetmeyi öğrenmeli ve yaşamalıdır. Bazen kaybetmek bir siyasi partinin geleceğinin de güvencesidir. Bir seçimde kaybedersin muhalefet olursun, sonra tekrar yönetime gelirsin. Bütün demokratik ülkelerde sistem böyle işliyor.
Demokratik ülkelerde siyasi partiler hep kazanarak değil, ara sıra kaybederek umut olmayı ve varlığını sürdürüyor. Örneğin; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı her seçimde bir şekilde kazanmak yerine kaybetmeyi de öğrenseydi belki bugün umut olmayı sürdürecekti. Ama artık yok.
24 Haziran seçimlerinde Sayın Tayyip Erdoğan kazanırsa uzun vadede AK Parti kaybedecek. Ancak kaybederse hem Sayın Tayip Erdoğan kazanacak hem de AK Parti kazanacak. Çünkü kaybetmeyi öğrenerek, muhalefet görevini ve tekrar iktidar olmayı ve daha iyi yönetmeyi öğrenecek. Bazen kaybetmek kazanmaktır.
Kaybetmekten korkmamak lazım.
Kimlik ve benliği gelişmiş insanlar kaybetmekten korkmaz. Çünkü kaybedilenler, kimlik ve benlik değil, sahip olduklarımızdır, temsil ettiklerimizdir. Sahip olduklarımız ve temsil ettiklerimiz zaman zaman kaybedilebilir, yeter ki kimliğimizi ve benliğimizi kaybetmeyelim.
Siyasetin korku ve öfkeden beslenmesine bir son verelim. Korku ve öfkeden beslenen siyaset ve yönetim anlayışı Türkiye'nin hayrına değildir. Türkiye'nin geleceği korku, öfke ve şiddette değil; barış, özgürlük ve huzurdadır.
Korku ve öfkenin yerine barış, özgürlük ve huzurdan beslenen bir siyaset anlayışının hakim olması umudu ve dileğiyle.